KOMÜNİST PARTİ VE KADRO SİYASETİ

Böyle bir örgütsel ortamda hangi MLM tezini veya siyasetini savunursanız savunun, bir adım ileri gidilemez. Biz, “bazı pratik devrimci gelişmelerin bir düzine tüzüğe bedel olabileceğini” savunanlar olarak, bu klikten ne teorik ne de pratik anlamda bir beklenti içindeyiz. Nicelik elbette önemlidir; ancak örgütsel yapısı tutarlı olmayan bir örgüt, kararsız insanlar topluluğundan ibarettir ve Marksist değildir.

Yazıyı genel geçer kadro değerlendirmelerine boğmayacağız; somut durumu teorik yaklaşımlarla birlikte ele alacağız. Yalnızca genel geçer bir teorik çerçevede ele alırsak, eleştirilerimizin muhatapları bunları üzerlerine almak bir yana, kendi amaçları için de kullanabilirler. Sağ oportünist tasfiyeci çizgi, kendisini keskin Marksist sloganlarla kamufle eder. Bu, teorik bir yaklaşım olmakla birlikte, somut durum olaraktan karşımıza çıkar. Pratik ağı günümüz koşullarında gözle görülmektedir. Bizce son derece açıktır.

Sağ oportünist tasfiyeci çizgiyi iki biçimde ele alabiliriz. Birinci grupta, gerçekten inandıkları için politik sağ veya sol tasfiyeci çizgide yer alan kadrolar bulunur. İkinci grupta ise kariyerist, bürokratik temelde silahlı mücadele karşıtı olup, bu tutumlarını teorik düzlemdeki MLM yaklaşımlarla kılıflayan; özünde sağ tasfiyeci ama söylemde keskin “Marksistler” yer alır. Kadrolar siyaseti belirler. Belirlenen siyaset de kendi kadrosunu yaratır. Günümüzün siyaseti, meseleleri kendi akışına bırakmaktır. Kendiliğindenlik, sağ tasfiyeciliktir ve günümüzde bilinçli bir tercihtir; siyasettir.

Komünist parti kadroları, komünizmin savaşçılarıdır. Devrimci mücadele, komünist kadrolar önderliğinde başarıya ulaşabilir. Kadrolar, siyasetin yürütücüleridir. Doğru politik çizgiler, devrimci-komünist kadrolar olmaksızın hayata geçirilemez. Siyaseti kadrolar hayata geçirir ve her siyaset kendi kadrosunu yaratır. Bu bağlamda siyaset ve kadro ilişkisinin güçlü bir bağı vardır.

Akıma göğüs geremeyen, halktan kopmuş, sağcı, liberal, sağ oportünist çizgilerin etkisinde kalmış kadroların üreteceği siyaset, savaşçı bir parti için kaos ve yenilgi demektir. Komünist partileri, savaşçı partiler olmak zorundadır. Kapitalizm ve emperyalizm, günümüzde barışçıl yöntemlerle yıkılamaz. Yıkılabileceğini savunanlara, legal partilerin durumlarını incelemelerini tavsiye ederiz. Komünist parti içerisinde de sağ oportünist, legalist çizgide olan kadrolar vardır. Bu, basit gözlemlerle bile anlaşılabilecek bir durumdur.

Silahlı Mücadele Karşıtı ‘’kadrolar’’ Zübük Topluluğu

Yazının başından sonuna kadar değerlendirme konusu olan klik, bu “zübükler” topluluğudur. Bunlar, Komünist Parti siyasetine damga vuran ve onu yönlendirenlerdir. Gerçekten devrimci kadro ve militanları tenzih ediyoruz. Evet, zübüklerden oluşan bu klik yozlaşmıştır ve bunu yazmak kaçınılmaz bir gerçekliktir. Bu gerçekliği dile getirmek basite indirgenemez; dolayısıyla zübük klik mensupları, taraftarlar arasında “kadro” veya “partili” olarak gezmektedir. Bu, onlar için bir övünç kaynağıdır. İllegalite ise eleştirilere karşı bir koruma kalkanı ve suçlarını gizleme aracıdır. Kendileri de gayet iyi bilinmektedir.

Bu kliğe müsaade edilmesi durumunda, ömürlerini koltuklarda çürütürler ve burnu dahi kanamaz. Düşman tehdidi yoktur, zindan yoktur, ölüm yoktur. Hatta aralarında ülkede düşmana bir taş atmayanlar da vardır. Ülkede küçük bir görev üstlenmek zorunda kalsalar, mücadeleyi bırakırlar. Sermayeleri ise itibar suikastlarıdır. Ülkeden bir biçimde yolu yurt dışına düşenler, bu kliğin dayatmalarına boyun eğmezlerse, doğrudan ya da dolaylı itibar suikastlarına ve yalnızlaşmaya maruz kalırlar; başka bir deyimle saf dışı bırakılırlar.

Aralarında, Türkiye–Kuzey Kürdistan’da hiç mücadele etmemişlerin de bulunduğu bu zübüklerden oluşan kliğin temel meselesi devrim değildir. Bu nedenle işledikleri sayısız suçun yanı sıra, insanlara yönelik itibar suikastlarından da geri durmazlar. Bütün itibarsızlıklarına rağmen, sermayeleri olan parti değerlerini ve mirasını kullanarak sahada mangalda kül bırakmamaktadırlar. Komünist mücadeleye emek veren taraftarlar, bu gerçeği zaten bilmektedir. Bunun yanı sıra parti kimliğini, yerine göre doğrudan ya da dolaylı biçimde kullanarak arkasına saklanmaktadırlar. Oysa parti kimliği bir tehdit aracı değildir; ağır yükümlülüklerin ve sorumlulukların kuşanılmasıdır. Kapitalizme ve emperyalizme, her türden gericiliğe karşı savaştır. Kendi içindeki aile, devlet ve toplumun temeli olan mülkiyetçi ideolojiyle savaşmayan kadrolar, partililer, savaşçılar ve militanlar bu savaşı kazanamaz; onlar karşıtına dönüşür.

İnsan ruhunun mülksüzleşmesiyle açığa çıkacak devrimci enerji, Komünist Parti’nin bütün bileşenlerinin temel dayanak noktasıdır. Bu mesele, Komünist Parti açısından son derece hayati olmakla birlikte, günümüzde bu zübük klik tarafından bambaşka bir boyuta taşınmıştır. Devrimci kadro ve militanları yeniden tenzih ediyoruz. Sözümüz, Komünist Parti tüzüğünün kural ve kaidelerini ayaklar altına ve bütün devrimci değerleri hiçe sayan kadro ve üyelere yöneliktir.

Hak Hukuk Tanımadan Kendi Kadrolarını Yaratan Tasfiyeci Klik

Silahlı mücadeleyi savunmayanlar, Komünist Parti’ye önderlik yapamazlar. Maoist iki çizgi mücadelesini, silahlı devrim programını ve parti tüzüğünü savunmayan bu klik, ülkede faşizm koşullarında direnenlere yüz çevirmektedir. Çünkü direnmek bu kliğin yarattığı tasfiyeci çizgiye aykırıdır. Komünist partileri her darbe aldığında özellikle yurt dışında bu tür tasfiyeci kliklerin ortaya çıkması ve Komünist partilerinin dümenini işgal etmesi boşuna değildir. Bu klik bizzat ayak oyunlarıyla ve hileyle Komünist partisinin merkezine yerleşip adeta devletin yapamadığını yapıp Komünist çizgiyi parti içerisinden tasfiye etmişlerdir. Bunu belirtmemizin nedeni, meselenin yalnızca bir “yurtdışı meselesi” olmadığının anlaşılması içindir. Ülkede de yozlaşmayı geliştirmenin yanı sıra silahlı ve illegal mücadelenin önünü fiilen kesmişlerdir.

Ülke perspektifi olmayanlar ve silahlı mücadeleyi savunmayanlar, Avrupa’da kadrolaşırken hem ülkedeki hem de Avrupa’daki bütün devrimci dinamiklere saldırmışlardır. Ülkede hiçbir mücadele geçmişi olmayan ve ülke perspektifi taşımayan kişiler de kadrolaşmıştır. Şehirlerde, kırda ya da zindanlarda direnen ve hayatını kaybeden yoldaşlarımızın haberlerini kendi konformist alanlarında duyanlar şehitlerimizi anmayı bir yana bırakalım, komünizm uğruna ölümü göze alanları küçültmektedirler. Herkese aynı yaklaşımda bulunmak doğru olmamakla birlikte, ülke perspektifi olmayan, aslında mücadeleyi bırakmış, mal mülk sahibi ve yerleşik yaşam süren kimseler Komünist Parti kadroları olamazlar. Böyle bir parti politikası yoktur; bu durumun tüzükte ya da programda hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Komünist Parti kongrelerinde, sempatizan örgütlülüğünde dahi ülke perspektifi olanlar öne çıkarılmıştır. Ancak süreç içerisinde, malı mülkü bulunan ve perspektifi olmayan kişiler bile Komünist Parti içinde yer almıştır. Partiye alındıktan sonra dahi mülklerine mülk katmaya devam etmişlerdir. Bunlar “naylon” üye ve kadrolardır. Mülk sahiplerinin, mülksüzlere önderlik etmesi kabul edilemez ve trajiktir. Tarihimiz boyunca bütün kadro, savaşçı ve ileri sempatizanlarımız, Komünist Parti ruhuna, programına ve tüzüğüne uygun olarak bir “mülksüzler ordusu” oluşturmuşlardır. Yurt dışında sempatizan ya da taraftar konumunda olan kişilerin mülkiyet durumunu sorgulamıyoruz; bizim sözümüz, kadrolar ve üyeleredir.

İleri Sempatizanlar Geleceğin Dinamikleridir-Kadrolarıdır

Komünist Parti tarihinde, bütün taktik yenilgi ve darbelerin ardından ileri sempatizanlar öne çıkarak, partinin merkezi önderliğini yeniden kurmuş ve kadrolaşmışlardır. Sınıf mücadelesinin zorlu koşulları sonucunda, tarih boyunca bazı kadrolar vurulmuş, zindanlara düşmüş ya da mücadeleyi bırakmıştır. Bu durum, her taktik yenilgi ve darbe döneminde daha kitlesel yaşanmıştır. Öncü kadrolara yönelik katliamlar buna bir örnektir. Ancak tarih boyunca, böylesi kritik süreçlerin sonrasında bile yurt dışı örgütlülüğü hiçbir zaman öne çıkarılmamıştır. Yurt dışı örgütlülüğü, genel olarak mücadeleyi bırakmış unsurlardan oluştuğundan, partinin yenilgi veya darbe süreçlerinde parti aktif bir paya sahip olmamıştır; bu da anlaşılır bir durumdur. Zaten böyle bir beklenti de olmamıştır. Buna karşın, geçmişte yaşanan ağır kayıpların ardından Avrupa örgütlülüğünden bazı kişiler öne çıkmış, partinin yeniden merkezi yapısına kavuşmasına katkı sunmuş ve kadro konumuna yükselmişlerdir.

Normal şartlarda komünist partisine bağlı Avrupa örgütlülüğünün partiye üye alma hakkı yoktu ve bu bir parti kararıydı. Aksi durum her ne kadar demokratik gibi görünse de uzun süre ülke gerçekliğinden kopmuş ülke siyasetine yabancılaşmış kişilerin parti içinde çoğunluğu sağlamasına ve komünist çizginin tasfiye edilmesine sebep olur, ki bugün yaşanılanlarda tam olarak budur. Uzun yıllar illegal mücadele yaşamından kopmuş kişilerin devrim gemisini götüreceği yer tasfiyeciliğin denizidir, bu kaçınılmazdır. Avrupa özgülünde yozlaşma dediğimiz olgu teorik bir tespit değil pratik bir hakikattir. Avrupa, Lenin döneminde dahi yozlaşmış mülteci kliklerinin beşiği olmuş ve Lenin tarafından teşhir edilmiştir. Dolayısıyla kafa-kol ilişkilerinin hâkim hale geldiği Avrupa gibi bir alana partiye üye alma hakkı tanımak yozlaşmış unsurlardan oluşan tasfiyeci bileşenlerin ortaya çıkmasına sebep olur ve hiç kuşku yok ki komünizm mücadelesine en büyük darbe budur.

Bir yandan devrimciler vurulurken, zindanlara düşerken, ülkede faşizme karşı direniş sürdürülürken diğer yandan “kadro” diye adlandırılan bu tasfiyeci klikler, mülklerine mülk katmaya devam etmiştir. Ülkede ileri sempatizanlarımız bir şekilde mücadeleyi bıraktıklarında, üzerlerindeki elbiselerden başka hiçbir şeyleri kalmamışken; kendilerini “kadro” olarak tanımlayanlar mülklerine mülk eklemişlerdir.

Bu Tasfiyeci klik, ülkede illegal mücadele alanları daralırken kendine genişleyecek bir alan bulmuştur. Çünkü bu kişiler ne vurulur ne de tutsak düşer; mücadelenin zorlu ve çetin yanı onlara hiç dokunmaz. Bulundukları konum, tam anlamıyla bir konfor alanıdır. Özünde mücadeleyi bırakmış bu kişilerin, partinin maaşlı memurları gibi hiçbir geçim kaygısı duymadan oradan oraya dolaşması, yozlaşmanın zirve noktasıdır. Yıllarca mücadele ettikten sonra bir şekilde kopanlara karşı tutumları ise o kadar kaba ve merhametsizdir ki, sanki kendileri aktif mücadele içerisindeymiş gibi davranırlar.

Sonuç olarak, Avrupa örgütlülüğünde üye alımı yapma hakkı tanımak tasfiyeci bir plan olarak orta yerde duruyor. Gazetelerde tasfiyecilik üzerine istediğiniz kadar yayın yapın; bu genel doğrular, söz konusu kadrolar tarafından benimsenmez. Hatta kendileri dahi bu durumdan söz ederler. Sorunlar karşısında genel teorik yaklaşımlar sergilemek tasfiyeciliktir. Tasfiyeciliği yalnızca dışarıda aramak da tasfiyeciliktir. MLM siyasetin kadrolarını yaratamamak ise tasfiyeciliktir. Biz biliyoruz ki bu “zübük kliğin” devrimci bir çizgi ya da çıkış yaratması, kendilerine güçlü darbeler indirip kendilerini mahkûm etmeleri anlamına gelecektir. Bugün açısından başat olan tasfiyeciliğe karşı her bir komünistin mücadele etmesi ve bütün enerjisini tasfiyeci çizginin tasfiye edilmesine harcamasıdır. Bu komünist olmanın ve komünizm için mücadele etmenin gereğidir. Unutulmamalıdır ki sınıf mücadelesi parti içerisinde iki çizgi mücadelesi şeklinde tezahür eder.

Bu tasfiyeci zübük klik silahlı mücadelenin reddi üzerinden kendini inşa etmektedir. Tekrar belirtmek gerekirse hem silahlı mücadeleyi savunmaz hem de asla yürütmezler; ancak bunu fikir mücadelesi kapsamında açıkça da ifade etmezler. Mevcut faşizm koşulları da buna elverişlidir. Devletten dahi fazla zarar verir hale gelmişlerdir. Parti içerisindeki bu klik, silahlı mücadeleyi aktif biçimde tasfiye etmektedir. Bazı iyi niyetli ya da taktik yaklaşımlarla tasfiyecilik üzerine konuşanlar olabilir, ancak tasfiyenin kaynağı dışarıda değil, içeridedir. Komünizm yürüyüşü, içeriden darbe almaktadır. Bu nicelik ya da nitelik meselesi değildir; zübük kliğin yaydığı bir karamsarlıktır. Öyle ki Komünist Parti emektarlarının geçmişe dayanan duygusal bağlılıklarını suistimal ederek, duygusal kopuşlar dahi yaratmaktadırlar. Mücadeleyi bırakmış, kendi halinde dürüst insanlar bile bu kliğin hedefi olmaktadır. Meselenin vahameti buradan anlaşılmaktadır.

Komünizm Yürüyüşü Mülksüzlerin Önderliğinde Olacaktır-Olmalıdır

Komünizm, mülkiyetçiliğe karşı verilen bir savaştır. İnsanların gerici bağımlılık ilişkileri de dahil olmak üzere, mülkiyetçi zihniyetle mücadele etmek gerekir. Kapitalizm, topluma mülkiyetçiliği çok güçlü bir biçimde dayatmaktadır. Günümüzde mülkiyetçi olmamanın tek yolu, askeri, siyasi, teorik ve örgütsel açıdan Maoist çizgidir. Mülkiyetsizlik, toplumsal bir alışkanlık haline gelinceye kadar ya da başka bir deyişle komünist topluma ulaşılana dek, parti siyaseti kendi kadro ve militanlarının komünizm yürüyüşünü belirlemek zorundadır; aksi takdirde kapitalizm galip gelir. Kendiliğindenlik tasfiyeciliktir ve kapitalist bir yoldur.

Komünist Parti ve militanları, mülksüz olmak zorundadırlar. Geçmişten günümüze bu durum hep böyle olmuştur. Ancak bahsi geçen “zübük kliğin” yurt dışı ayağında mülk edinen kadrolar bulunmakla birlikte, Türkiye–Kuzey Kürdistan ayağındakiler de ticaret vb. yöntemlerle çeşitli biçimlerde mülklerine mülk katmışlardır. Mülkü olsun ya da olmasın; Komünist Parti’ye, en ufak bir gönül bağı taşıyan herkes, mülkiyeti olan kadroları kabul etmemelidir. Bu kişiler, yozlaşmış kimselerdir. “Bu mesele bitti, biz ekmeğini yiyelim” havasındadırlar. Geçmişte bu tip kimselerin Komünist Parti’ye gelememesinin nedeni, devrimci kadroların varlığıydı; çünkü o dönemde MLM çizgi hakimdi. Şimdi sorulsa “Herkesi sağ, sol yapanlar kim?” diye, kimse çıkıp cevap vermez; “Bu yoldaşlar emek harcıyor” denir. Kimsenin olmamasının nedeni de onlardır.  Dinamiği olan yoldaşları sağ-sol diyerek itibarsızlaştırmakta ve sindirmektedirler.

Mülk edinenlerin yanı sıra tabanda bu mülk edinilenlere karşı ciddi bir güvensizlik söz konusudur. Dahası” dedikodular” da tabanda oldukça yaygın bir şekilde konuşulmaktadır. Bu ciddi meselelere rağmen, ortada ne bir muhatap ne de bir açıklama bulunmakta! Sorunun asıl kaynağıyla yüzleşilmeyip, kaygılar veya varsa yanlış fikirler giderilmemektedir. Bu tür önemli meselelerde, sorun ne ise açık bir şekilde ortaya konup tartışılmalı ve şüpheler giderilmelidir; ancak bu yapılmamakta yahut yapılamamaktadır.

Avrupa Alanı Güvenli Bir Alan Değildir

Avrupa ülkeleri, çok güçlü istihbarat yapılanmalarına sahiptir ve Komünist Parti faaliyetleriyle yakından ilgilenmektedirler. Bu durum, “Başka bir ülkenin komünist partisidir” denilerek geçiştirilecek bir mesele değildir.

Liyakatsiz kişilerin –Türkiye’de hiçbir pratiği olmayan ya da bundan sonra asla olmayacak, mücadele geçmişi olsa bile bir daha içine girmeyecek kişilerin– yönetici kademede örgütlenmesi, çok ciddi bir güvenlik açığı oluşturmanın yanı sıra sağ tasfiyeciliğin kaynağı olan yozlaşmayı da beslemektedir. Yozlaşma çok derindir ve mücadele alanlarındaki konular, bu kadroların dedikodu meselesi hâline gelmiştir.

Tekrar belirtmek gerekirse, sağ tasfiyeci oportünizmin Komünist Parti içindeki temel kaynağı; yurt dışındaki ve bir kısmı Türkiye’ye uzanan bu “zübük” klikten oluşmaktadır. Komünist Parti’nin ideolojik, politik, askerî ve örgütsel alanlarda tıkanmasının nedeni, komünizm inancı taşımayan bu kliğin varlığıdır. Durum son derece açıktır: İnançsızların başı çektiği bir parti, yozlaşmaya mahkûmdur.

Yine vurgulamak gerekirse, bu kişilerin amacı kendi sağ oportünist, legalist ve tasfiyeci çizgilerini hayata geçirmekten çok, parti değerlerini sömürmektir. Çünkü gerçekte bir fikirleri yoktur; komünizmi bir ütopya, komünist yaşam felsefesini ise “saflık” veya “salaklık” olarak görmektedirler. Kendileri ise gayet mülk edinmişlerdir ve bu durumu meşrulaştırmak için çevrelerindeki kişileri de buna teşvik etmektedirler. Geldiğimiz aşama budur ve bu durum kesinlikle görmezden gelinmeyecek kadar ciddidir.

Marksizmin Yaşayan Ruhu ve Sağ Tasfiyeci Oportünizmin Vücut Bulmuş Hali

MLM ideolojisini somut koşullara uyarlamamak veya uyarlamak istememek, uyarlamak için gerekli enerjiye ya da konumlanışa sahip olmamak, günümüzde sağ tasfiyeciliğin bir biçimidir. Her süreçte teorik analizler ve perspektifler bulunmalıdır. Sınıf mücadelesi içerisinde bazı pratik ilerlemeler “cüret” olarak nitelendirilebilir; bu ilerlemeler, teorik berraklığın ve yeni perspektiflerin yolunu açar. Tekdüze bir ilerleme formülü yoktur; ancak ilerlemenin belirli dinamikleri olmak zorundadır. Mesele, sadece sayıların az ya da çok olması değildir; burada esas sorun, askeri ve teori–politik–ideolojik meselelerin üstesinden gelebilmektir. Emperyalist–kapitalist sistemin günümüzde yarattığı karmaşık koşullara her alanda yanıt üretilmeden Marksizmin yaşayan ruhu temsil edilemez.

Zübük klik’in böyle bir derdi yoktur. Suriye savaşı ve ülkedeki mücadele konularında yüzünü Rojava’ya ve ulusal harekete dönenler, parti değerlerini sömürerek durumu kotarmaktadırlar. Enternasyonal alanda Rojava’dan başka bir gündemleri yoktur. Hatta Rojava’yı bile savunamamaktadırlar. Gerek Suriye gerekse Türkiye–Kuzey Kürdistan meselelerine yaklaşımları, zaman geçirme ve durumu idare etmenin ötesine geçmemektedir.

Bu, bilinçli bir tasfiyeciliktir. Meseleleri zamana yayarak partiyi tasfiye etmek istemektedirler. Bu yaşanırken bahsi geçen klik mensupları, Türkiye–Kuzey Kürdistan alanında kendilerine konfor alanı yaratmaktadırlar. Yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına tekrar vurgulamak gerekirse, bu zübük klik yalnızca Avrupa’da değil, ülkede de konumlanmıştır. Bunlar, Marksizmin yaşayan ruhunu somut koşullara uyarlamayı bırakın, reformist partilerin dahi gerisindedirler. İflah olmaz hastalıkları kronikleşmiş sağ tasfiyeci oportünistlerdir.

Böyle bir örgütsel ortamda hangi MLM tezini veya siyasetini savunursanız savunun, bir adım ileri gidilemez. Biz, “bazı pratik devrimci gelişmelerin bir düzine tüzüğe bedel olabileceğini” savunanlar olarak, bu klikten ne teorik ne de pratik anlamda bir beklenti içindeyiz. Nicelik elbette önemlidir; ancak örgütsel yapısı tutarlı olmayan bir örgüt, kararsız insanlar topluluğundan ibarettir ve Marksist değildir. Bu nedenle kararlı insanlar topluluğu oluşturulmalıdır. Mesele, parti tabanının da yakından bildiği ve acısını yaşadığı sorunları açıkça yazmaktır. Her meseleye yanıt veremeyiz tabii ki; ancak pratik bir ilerleme potansiyelinin önünü açmaya katkı sunacağız. Saldırıları göğüsleyeceğiz ve gereken yanıtları vermekten çekinmeyeceğiz. Bu, bir başlangıç ve bizim tarihsel sorumluluğumuzdur. Komünist parti, birkaç mülkiyetçi sağ tasfiyeci soytarıya bırakılmamalıdır; bu, parti içinde onlara karşı duranların desteklenmesi meselesidir.

bu yazı ilk olarak Maoist Perspektif Dergisinde yayınlanmıştır..

Scroll to Top