Yazan: Abidin Demir

Bir yapı dışarıdan bakıldığında ne kadar sağlam görünürse görünsün, eğer içinde ince çatlaklar oluşmuşsa, zamanla bu çatlaklar genişler ve binayı yerle bir eder. Tarihte devrimci hareketleri içten çürüten en büyük tehditlerden biri, işte bu görünmez çatlaklar gibi sinsice yayılan tasfiyecilik, revizyonizm ve sağcı oportünizmdir. Bunlar, devrimci saflarda kalmayı sürdüren ama mücadeleyi içten içe boşaltan, reformizmi devrimci bir çizgi gibi sunan, burjuva düşüncelerine taviz vermeyi “gerçekçilik” olarak lanse eden anlayışlardır.
Lenin’in deyimiyle, “Burjuvazi yalnızca dışarıdan saldırarak değil, içeriden de yozlaştırarak devrimci hareketi zayıflatır.” Bu yüzden, yalnızca düşmanın açık saldırılarına değil, saflar içindeki ideolojik sapmalara da karşı tetikte olmak gerekir. Birliği çürüten üç büyük virüs vardır: Tasfiyecilik, revizyonizm ve sağcı oportünizm.
Tasfiyecilik, devrimci çizginin eritilerek reformist bir uzlaşıya çekilmesidir. Çoğu zaman, hareketin “güncellenmesi” veya “yenilenmesi” adı altında devrimci programdan geri adım atılır. Silahlı mücadele yerine parlamentarizm öne çıkarılır, devrimci kadroların militan eğitimi yerine “sivil toplumculuk” teşvik edilir, devrimci örgütün disiplinli yapısı yerine “esnek” ve “demokratik” modeller önerilir. Bu, kervanın yoldan çıkmasına neden olan ilk çatlaklardan biridir.
Revizyonizm, Marksist teorinin içinin boşaltılarak burjuvaziye uyumlu hale getirilmesidir. 20. Yüzyılın en büyük ihanetlerinden biri, Sovyetler Birliği’nde Kruşçev ve Brejnev’in, Mao’nun deyimiyle “kırmızı bayrak altında kırmızı bayrağa saldırmalarıydı.” Lenin ve Stalin’in devrimci mirası bir kenara itilmiş, sosyalizm aşamalı olarak burjuvazinin çıkarlarına uygun hale getirilmişti. Bugün de benzer şekilde, devrimcilik iddiasında olan bazı akımlar, Marksist söylemleri koruyarak ama özlerini boşaltarak, emperyalizme uyumlu bir “sosyalizm” modeli pazarlamaktadır.
Sağcı oportünizm ise, kısa vadeli kazanımlar uğruna devrimci ilkelerden taviz vermektir. Bu, bazen burjuva muhalefetiyle sahte ittifaklar kurmak, bazen küçük burjuva reformizmiyle “geçici” uzlaşılar yapmak, bazen de kitleselleşme adına mücadeleyi sulandırmak şeklinde ortaya çıkar. Oportünizm, devrimcileri “şu an güçsüzüz, önce güçlenelim, sonra devrimi düşünürüz” diyerek oyalayan bir zehirdir. Oysa Mao’nun dediği gibi, “Bir devrim, ancak devrimci mücadele içinde güçlenir; burjuvazinin kurallarına göre oynayanlar eninde sonunda burjuvalaşır.”
Bu üç virüs, devrimci hareketin içine sinsice sızdığında, birlik görünürde devam edebilir ama özünde çürümeye başlar. İlk aşamada “farklı yaklaşımlar” olarak sunulan bu sapmalar, zamanla hareketin devrimci niteliğini silikleştirir. Bu yüzden devrimci birlik, sadece kimin yan yana durduğuna değil, kimin neyi savunduğuna ve nasıl savaştığına bağlıdır.
Gerçek birlik, bir çelik köprü gibi olmalıdır: Dış saldırılara karşı dayanıklı, iç çelişkileri çözebilecek kadar sağlam, ama çürüklük taşıyan unsurları temizleyebilecek kadar da devrimci. Çünkü içten çürüyen bir yapı, eninde sonunda düşmanın saldırısına direnemez.
Çelişkilerin Çelişkisi: Birliği Nasıl Koruyabilir ve Güçlendirebiliriz?
Bir bıçağın keskinliği, yalnızca çeliğinden değil, onu nasıl bileylediğinizden gelir. Aynı şekilde, devrimci birlik de sadece ortak bir düşmana karşı kurulmaz; saflar içindeki çelişkileri doğru çözüp çözemediğiyle de sınanır. Mao Zedong’un “Çelişki Üzerine” eserinde vurguladığı gibi, devrimci hareket içindeki çelişkileri çözme biçimi, onun ideolojik sağlamlığını ve uzun vadeli başarısını belirler. Bu nedenle, devrimci birlik içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak görüş ayrılıkları, yanlış çözüldüğünde birliği zayıflatırken, doğru çözüldüğünde onu daha da güçlendirebilir.
İlk olarak, düşmanla çelişki ile iç çelişkiyi ayırt etmek gerekir. Devrimciler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları, düşmanla girilen uzlaşmaz çelişkilerle aynı değildir. Ancak sağcı oportünizm ve tasfiyecilik, çoğu zaman bu farkı bulanıklaştırarak, burjuva saflarına kayan eğilimleri meşrulaştırmaya çalışır. Örneğin, emperyalizme karşı savaşan bir hareketin, emperyalizmle ittifak yapan gruplarla aynı safta olabileceğini savunmak, devrimci mücadeleyi doğrudan tasfiye etmektir. Burada, “taktiksel farklılık” gibi kılıflar kullanılsa da, aslında mesele devrimci ilkelerden kopuş meselesidir.
İkinci olarak, eleştiri-özeleştiri mekanizmasının işleyişi belirleyicidir. Bir devrimci örgüt, iç çelişkileri çözmenin en keskin aracını Marksist özeleştiri mekanizmasında bulur. Lenin’in partisi, bu yöntemi titizlikle uygulayarak revizyonizmin ve küçük burjuva eğilimlerin içeri sızmasını engellemiştir. Mao’nun Kültür Devrimi, bu yöntemin en radikal örneklerinden biridir: Devrimci hareket içinde sızan burjuva eğilimleri tasfiye etmek ve gerçek proleter çizgiyi güçlendirmek için iç savaş dahi göze alınmıştır.
Üçüncü olarak, birliğin kalıcılığı pratik içinde sınanmalıdır. Tarih, kâğıt üzerinde devrimcilik yapan ancak sahada burjuvazinin kurallarına göre hareket eden gruplarla doludur. Devrimci birlik, sadece teorik mutabakatlarla değil, mücadele içinde kendini kanıtlamalıdır. Bu yüzden, gerçek birlik ancak kavgada sınanır; reformist ve oportünist unsurlar ise devrimci mücadelenin sertliği karşısında er ya da geç dökülüp gider.
Buradan hareketle, devrimci birliği korumak için üç temel prensip öne çıkmaktadır:
- İdeolojik netlik: Teori ve pratik arasında hiçbir çelişki olmamalıdır. Proletaryanın devrimci çizgisi, pragmatizme ve küçük burjuva kaçış noktalarına kurban edilmemelidir.
- Eleştiri-özeleştiri mekanizmasının sürekliliği: Devrimci saflardaki hatalar ve sapmalar açıkça teşhir edilmeli, ama bu teşhir düşmanın değil, hareketin güçlenmesi için yapılmalıdır.
- Pratik sınanma: Birlik, ancak devrimci pratik içinde kendini kanıtlayabilir. Teorik birlik görüntüsü altında mücadeleden kaçan unsurlar, eninde sonunda harekete zarar verecektir.
Devrimci birliği korumak ve güçlendirmek, çelik bir bıçağı bilemek gibidir: Sürekli bir keskinleşme ve safları arındırma sürecini gerektirir. Eğer bu süreç ihmal edilirse, bıçak körleşir ve devrimci mücadele, düşmanın çeliği karşısında kırılır.
Devrimci Çeliğin Dövülmesi: Gerçek Birliği İnşa Etmenin Yolu
Her büyük devrim, ancak sarsılmaz bir birlikle mümkün olur. Fakat bu birlik, rastgele bir araya gelmiş unsurların geçici dayanışması değil, çelişkiler içinde çeliği döverek inşa edilen, ideolojik sağlamlığı kanıtlanmış bir birliktir. Tarih, devrimci birliğin saflığını koruyamayan hareketlerin çöküşüyle doludur. Lenin’in Bolşevik Partisi, Mao’nun Çin Komünist Partisi veya Kaypakkaya’nın Türkiye’de inşa etmeye çalıştığı devrimci çizgi, ancak devrimci demirci ocağında dövülmüş bir birlik anlayışıyla güçlenmiştir. Peki, böyle bir birlik nasıl kurulabilir?
Öncelikle, devrimci birlik, birleştiren ve ayrıştıran unsurların doğru tanımlanmasıyla başlar. Mao’nun deyişiyle, “Bazı şeyler birleştirilirken, bazı şeyler ayrıştırılmalıdır; aksi halde saflaşma olmaz.” Devrimci birlik, prensiplerde katı ama mücadele biçimlerinde esnek olmalıdır. Örneğin, proletaryanın devrimci diktatörlüğü, emperyalizmle uzlaşmaz çelişki, gericiliğe karşı silahlı mücadele gibi temel meselelerde taviz verilemez. Ancak örgütsel çalışma biçimlerinde, kitlelerle ilişki kurma yöntemlerinde veya farklı mücadele taktiklerinde çeşitlilik mümkündür.
Burada iki çizgi mücadelesi kritik bir rol oynar. Her büyük devrimci harekette, iki çizginin mücadelesi kaçınılmazdır: Bir tarafta, proletaryanın devrimci çizgisi; diğer tarafta, burjuvazinin ideolojik sızmaları ve küçük burjuva dalgalanmaları. Lenin’in Menşeviklere karşı yürüttüğü savaş, Mao’nun Çin devriminde sağcı ve solcu sapmalara karşı verdiği mücadele, hep bu iki çizgi mücadelesinin tarihsel örnekleridir. Birlik, bu mücadelenin bitmesiyle değil, aksine sürekli ve sistematik olarak yürütülmesiyle güçlenir.
Gerçek devrimci birlik, bireyler arasındaki duygusal bağlılıklardan değil, ideolojik netlikten ve ortak devrimci eylemden doğar. Bugün devrimci olduğunu iddia eden birçok yapı, “şu kişiyle aramız iyi”, “şu örgütle geçmişten gelen bir dostluğumuz var” gibi kişisel bağlılıklar üzerinden birlik kurmaya çalışıyor. Fakat devrim, dostlukların değil, tarihsel zorunlulukların ve ideolojik berraklığın belirlediği bir süreçtir. Eğer birlik, duygusal veya konjonktürel temellere dayanıyorsa, ilk büyük kriz anında dağılacaktır.
Bu noktada, kitle çizgisinin korunması ve derinleştirilmesi belirleyicidir. Devrimci örgütler, varlıklarını ancak kitlelere dayanarak sürdürebilirler. Ancak kitle çizgisi, sıradan bir “halkçılık” anlayışı değildir. Mao’nun belirttiği gibi, “Kitleler öğretmenimizdir, ama biz de kitleleri eğitmekle yükümlüyüz.” Bugün birçok yapı, kitlelere dayanma adına onların gerici yönelimlerine teslim olmakta, reformist eğilimleri devrimci bir duruş gibi pazarlamaktadır. Gerçek bir devrimci birlik, kitlelerle etkileşim içinde ama onların geri yanlarına teslim olmadan inşa edilmelidir.
Son olarak, devrimci birlik, fedakârlık ve disiplin olmadan kurulamaz. Tarihte hiçbir devrim, rehavete kapılmış, konforunu terk etmeye yanaşmayan, risk almaktan kaçınan unsurlar tarafından gerçekleştirilmemiştir. Gerçek birlik, birlikte savaşmayı ve birlikte bedel ödemeyi gerektirir. Bu yüzden, devrimci örgütlerde bireysel kariyer planları, konformist eğilimler, pragmatik hesaplar ancak birliğin içini boşaltır. Gerçekten devrimci bir yapı, saflarında yalnızca savaşmaya, öğrenmeye ve gerektiğinde bedel ödemeye hazır kadroları barındırmalıdır.
Sonuç olarak, devrimci birlik, çelişkiler içinde sınanarak, ideolojik mücadeleyle keskinleştirilerek, pratik içinde sağlamlaştırılarak inşa edilir. Oportünizmin ve tasfiyeciliğin çürüklüğüne karşı, proletaryanın devrimci birliği çelik gibi sert ve sarsılmaz olmalıdır. Bu çelik, dövülerek, sınanarak ve keskinleştirilerek gerçek anlamda bir silaha dönüşecektir.
Son.