HİNDİSTAN’DA ÖLDÜRÜLMEK İSTENEN KOMÜNİST ÇİZGİDİR…

Hindistan’ın Bastar ormanlarında devrimcilerin kanıyla sulanan o toprak, sadece bir coğrafyanın kaderini değil, tüm ezilenlerin ortak yazgısını bir kez daha gözler önüne serdi. Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Genel Sekreteri Basavraj ve onunla şehit düşen 26 yoldaş; halk savaşının olduğu kadar, Enternasyonal Proletaryanın da onurlu yürüyüşünün öncüleriydi.

Bu bir katliam değil, tarihsel bir çağrıdır. Çünkü Komünist kadrolar düştüğünde bile yeni bir çağrı bırakırlar ardında: İsyanı büyütün, devrimi örgütleyin, çizgiyi derinleştirin. Tıpkı Mercan’ lar da şehit düşen 17 yoldaşın arkalarında bıraktığı çağrı gibi.

Basavraj yoldaşın şahsında hedef alınan, yalnızca silahlı bir önderlik değil; Hindistan’daki yarı-feodal, yarı-sömürge karakterin karşısına dikilen Marksist-Leninist-Maoist çizgidir. Tıpkı Türkiye/Kuzey Kürdistan’ın da Kaypakkaya’nın hedef alınması gibi…

Tıpkı onun Amed (Diyarbakır) zindanlarında paramparça edilen bedeninde yok edilmek istenenin, sadece bir genç devrimci değil; Kemalizm karşıtı, devletin sınıfsal karakterini teşhir eden, Kürt ulusunun varlığını tanıyan radikal bir kopuş çizgisi olması gibi…

Bugün Hindistan’da süren halk savaşı ile Türkiye’de 1970’lerden bugüne dek devam eden devrimci mücadele arasında yalnızca biçimsel değil, tarihsel ve içeriksel bir bağ vardır. Bu bağ, Mao’nun halk savaşı stratejisinde; Proleter Kültür Devrimi’nden öğrenilen devrimci özeleştiride, kadro çizgisinde, halkın öznelliğine duyulan güvende ve devrimci önderliğin görev tanımında anlamını bulur.

Basavraj yoldaş, halkın içinde yaşamış; Marksist bilimi halkın diline, gündelik yaşamına ve öfkesine tercüme etmiştir. Tıpkı Kaypakkaya’nın, Dersim’in dağlarında Kürt köylüsüyle, Çorum’un yoksullarıyla kurduğu köprü gibi…

Her iki önder de devrimci savaşta kaçınılmaz olan kopuşların temsilcisi olmuşlardır. Reformizmle, teslimiyetle, legalizmin ayartıcı konforuyla hesaplaşmışlardır. Onlar, kadro olmayı, önceki kuşaklardan miras alınan bir unvan değil; kesintisiz bir çabayla, hatalarla, bedellerle ve sürekli bir halk içi yeniden doğumla tanımlamışlardır.

Hindistan ormanlarında sıkışan değil; oradan bütün Asya’ya seslenen bir ideolojik hat vardır. Aynı hat; Munzur’un eteklerinden Botan’a, Karadeniz’in köylerinden İstanbul’un gecekondu mahallelerine kadar uzanır. Çünkü sınıflar mücadelesi Enternasyonalisttir ve düşman ortaktır: emperyalist sermaye, yerli işbirlikçiler, karşı-devrimci devlet aygıtı…

Bastar’daki saldırı, bu hattı kesmeye yöneliktir. Ama unutulmasın: devrimci bir çizgi, fiziksel olarak yok edilemez. Çünkü o çizgi, yalnızca insanlar değil; tarihsel ihtiyaçlar ve halkın bilinçlenme süreciyle beslenir. Bu anlamda Hindistan’daki yoldaşların düşüşü, Türkiye/ Kuzey Kürdistan’daki devrimci harekete de yöneltilmiş stratejik bir mesajdır. 17 yoldaşımız Mercan’ da şehit düştüğünde de geride kalanlara devlet aynı mesajı vermişti: çizgiden taviz verin, savaşmaktan vazgeçin, sistemle uzlaşın…

Ama bu mesaja en güçlü yanıt, tek başına dağlardan ve barikatlardan değil, her zaman halktan gelmiştir. Türkiye’deki devrimci hareket; Basavraj ve yoldaşlarının devrimci mirasını, Kaypakkaya’nın kopuşçuluğu ve MLM çizgisiyle birleştirdiğinde; yalnızca bir dayanışma değil, bir ideolojik sıçrama yaratma imkânı doğar. Artık mesele, ölümsüzleşen yoldaşları anmak değil; onların bıraktığı politik mirası sahiplenmek ve pratikleştirmektir.

Şimdi sorumluluk, tarihsel görevle birleşmiştir:

Savaşma iradesini büyüt, çizgiyi netleştir, devrimi derinleştir!

Bu topraklarda Kaypakkaya’yı, Hindistan’da Basavraj’ı yaşatmanın tek yolu budur.

Şehitlerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Hindistan halk savaşıyla dayanışmayı büyütelim!

Kaypakkaya’dan Basavraj’a: Yaşasın Marksist-Leninist-Maoist çizgi!

Yaşasın Enternasyonal Proletarya!

Maoist Perspektif

Scroll to Top