Yazan: Derviş Falez
Komünist bir Parti’de siyasal ve örgütsel yozlaşma yaşanıyorsa, sorumluluk Partinin siyasal ve örgütsel çizgisine yön veren önderliğin kendisine aittir. Partiye hâkim olan sağ tasfiyeci çizgi ve bu çizgiyi temsil eden kadrolarındır.

Devrimci hareket, yarım asırlık tarihi boyunca birçok sınavdan geçti, çok kez sınandı. Tarihi boyunca yüzlerce, binlerce kadro, savaşçı ve taraftarı tutsak edildi. Gün oldu zindanlarda, gün oldu kırlarda, sokakta; kısacası mücadelenin her alanında yüzlerce militan, kadro ve savaşçısını yitirdi. Kadrosal düzeyde ağır kayıplar verildi. Genel olarak Türkiye devrimci hareketinde hiçbir yapı yoktur ki, Maoist hareket kadar tarihi boyunca bu düzeyde kadro ve genel sekreterlerini yitirmiş olsun. Ayrılıkların, bölünmelerin yaşandığı sayısız sorunla yüz yüze kaldı. Parti içine sızmış karşı-devrimci unsurların saldırılarına karşı mücadele etti. İhanetin de kahramanlığın da yaşandığı yarım asırlık bir tarih söz konusu.
Her ne kadar bu saldırıların ağır bedelleri ve sonuçları olmuş olsa da inançlı, zor dönemlerin Devrimcileri daha fazla emek ve bedel ödemesi ile ve yine sempatizan ve taraftarların bir adım daha öne çıkarak mücadelenin yükünü omuzlamasıyla beraber; Parti Devrim yürüyüşüne devam etti. Ancak tarihin hiçbir döneminde bugün yaşandığı kadar içten içe tükenen, çürüyen, yıkıma uğrayan bir süreç yaşanmamıştır. Elbette bu tabloyu yaratan birçok etken sıralanabilir. Fakat günümüzde yozlaşma, en can alıcı sorun olarak karşımızdadır.
Türkiye Sosyalist hareketi genel olarak yozlaşmadan nasibini almışsa da olsa, Maoist hareket, bu sorunu çok daha derin yaşamaktadır. Yozlaşmanın her alanda yarattığı çürüme, bir anda ortaya çıkmış bir durum değildir elbette. Ve diğer yandan yozlaşmanın birçok biçimi söz konusudur. Evet yukarıda belirtildiği gibi Maoist hareket çok daha etkilenmiş ve adeta bu duruma teslim olmuş durumdadır. Yozlaşma karşı devrimci saldırılarla, dış etkenlerle açıklanamaz. Çünkü içeride örgütsel ve siyasal yozlaşmayı yaratacak çizgi ve klikleşmiş bir anlayış söz konusudur.
Komünist bir Parti’de siyasal ve örgütsel yozlaşma yaşanıyorsa, sorumluluk Partinin siyasal ve örgütsel çizgisine yön veren önderliğin kendisine aittir. Partiye hâkim olan sağ tasfiyeci çizgi ve bu çizgiyi temsil eden kadrolarındır. Çünkü genel olarak Partinin siyasetini belirleyenler en nihayetinde Kadrolarıdır. Burada bu gidişata itirazı olan, mücadele eden bütün kadro ve üyeleri tenzih etmek gerekir.
”Yozlaşmanın bir ifadesi ve yozlaşmayı derinleştiren itici güç: Liberalizm”
Devrimci harekette yozlaşmanın bir ifadesi olan ve yozlaşmayı derinleştiren kaynaklardan biri liberalizmdir. Liberalizm Devrimci hareketi çürüten burjuva ideolojisinin bir zehirdir. Liberalizm, parti disiplinini esnetir, silikleştirir. Parti içindeki gelişimin, ilerlemenin bir aracı olan eleştiri–öz eleştiri ilkesini ortadan kaldırır, bürokratizmi besler ve devrimci niteliği bozar. Devrimci disiplini esnetir.
Liberalizm, burjuva ideolojisinin bir yansıması ve burjuva kökenli bir sapmadır. Parti içinde devrimci niteliği aşındırarak sağ tasfiyeciliğin ideolojik altyapısını kurar. Öte yandan sağ tasfiyecilik ile liberalizm, birbirini de besleyen iki sapma eğilimidir.
Sağ tasfiyecilik, yozlaşmanın siyasal çizgisinin bir ifadesidir. Tasfiyecilik genellikle mücadelenin gerilediği; geri çekilme ve yenilgi dönemlerinde ortaya çıkar. Karşı devrimin baskıcı saldırıları karşısında darbe alan, güç kaybeden Devrimci hareket ideolojik sağlamlığını koruyamaz ise savrulması kaçınılmaz olur. Ancak sağ tasfiyeci savrulmayı dış etkenler ile açıklamak eksik ve yanlıştır. Çünkü esasen sağ tasfiyeci çizginin parti içerisinde dayandığı bir sınıf vardır. Bu sınıf mücadelenin ivme kazandığı dönemlerde de Devrimci hareket içerisinde var olan, proleterleşememiş küçük burjuva unsurlarına dayanır. Faşist saldırılar karşısında gerileyen, güç kaybeden Devrimci hareket; böyle fırtınalı zamanlarda Partiye hâkim olan küçük burjuva unsurları tarafından dalgalara karşı direnme, savaşma yerine dümeni ele geçirip rotayı onlar için en güvenli liman olan Sağ tasfiyeciliğin limanına çevirir.
”Yozlaşmanın bir diğer biçimi de devrimci harekette bürokratikleşmedir”
Halktan kopan, halka yabancılaşan bir önderliğin bürokratikleşmesi kaçınılmazdır. Halkın içinde olmayan, onların eleştirilerini görmezden gelen, onlardan öğrenmeyen bir önderlik mutlak olarak bürokratlaşır. Bürokratikleşen bir önderlik ve onların yarattığı çizgi, anlayış; bırakın halka gitmeyi, kitleleri mücadeleden soğutur. Parti içi demokrasi dumura uğratılır; eleştiri, öz eleştiri ve iki çizgi mücadelesi deyim yerindeyse rafa kaldırılır. Eleştiri yapanlar bozguncu yaftasıyla yaftalanır veya disiplinsizlik gerekçesiyle yaptırıma maruz kalır. Öyle ki, artık parti kadroları ayrıcalıklı kişilere dönüşür. Bürokratlaşan kadrolar, konformist yöneticilere dönüşmeleri kaçınılmazdır ve kendi varlıklarını sürdürebilmek için klikleşirler. Bu duruma karşı çıkan ilkeli devrimciler zamanla tasfiye edilir veya mücadeleyi bırakmak zorunda bırakılır.
Bürokrat-sağ tasfiyeci kliğin öncelikleri, halkın ve devrimin çıkarları değil, kendi çıkarlarıdır. Kendi statülerini, kendilerini korumak uğruna her türlü yönteme baş vurabilirler. Bir yığın suç işlemiş olsalar dahi görmezden gelinir. Yetkilerini kullanarak işlenen suçların bir şekilde üstü örtülür.
Partide disiplin mekanizması işlemez hâle gelir.
”Devrimci kültür, ahlak ve adalet anlayışında yozlaşma”
Yozlaşmış bu çizginin yarattığı çürüme sadece ideolojik ve örgütsel değil; buna bağlı olarak devrimci ahlak, kültür ve adalet anlayışında da çürüme yaşanmaktadır. Halkın devrimci adalete olan inancı sarsılmış ciddi anlamda bir güven sorunu yaşanmaktadır. Bu güvensizlik, söz konusu yozlaşmanın ve bununla beraber ortaya konan pratiğin bir sonucudur. Halk içi sorunlardan tutalım da kurum içerisinde meydana gelen kimi sorunlara kadar ortaya konan adalet anlayışı oldukça sorunludur. Öyle ki bazı durumlarda burjuva adalet anlayışından dahi geri bir duruma düşme söz konusudur. Çünkü yetkisini kullanarak sorunlara müdahale eden kimi vazifeli kişiler ilkeler değil; kendi çıkarlarını esas alarak ve bu yönde hareket ederek çözüm iradesi olmaktalar. Yaşanan her sorun karşısında sergilenen oportünist, pragmatist ve ilkesiz yaklaşımlar daha büyük sorunların ortaya çıkmasına ve haksızlıkların doğmasına neden olmaktadır. Daha doğrusu haksızlığın bizzat yaratanı olmaktalar. Halkın devrimci adalete olan güveni sarsılmıştır. Bu anlayış sahipleri Halkın Devrimci adalete olan güveni noktasında bir yıkım yaratmışlardır.
Her ne kadar bir genelleme yapmak doğru olmasa da bu tarz ve anlayış genel bir sorun haline gelmiş durumdadır.
Devrimci ahlak ve kültür; haksızlığı, kayırmacılığı, yalanı, dedikoduyu reddeder. Bencilliği ve bireyciliği reddeder. Haksızlık, kayırmacılık, adamcılık çıkar ilişkileri ve bütün bunlar bizi çürüten burjuva alışkanlıklardır. Bu yozlaşmaya karşı mücadele etmesi gerekenler, çürümenin bizzat parçası hâline gelmişse durum gerçekten vahimdir.
Ne yazık ki burjuva yoz kültüre ait bu tarz, bugün saflarda kanıksanmış durumdadır.
Devrim şehitleri adeta unutulmuş, anmaları dahi yapılmamaktadır. Oysa onları anmak ve unutturmamak devrimci bir görevdir. Devrim şehitlerini anmak, onlardan öğrenmektir ve haklı mücadelelerini savunmaktır. Onlar, bu haklı mücadele uğruna sadece bir Can değil, sahip oldukları tek şey olan hayatlarını vermişlerdir. Devrim şehitleri sınıf mücadelesinin yol göstericileridir. Can bedeli yaratılan değerler bu çizgi ve anlayış sahipleri tarafından içi boşaltılmıştır.
”Her çizgi kendi kadro tipini yaratır”
Bürokrat Sağ tasfiyeci çizgi de bu bağlamda kendi kadro profilini yaratmıştır. Komünist bir partide; birleştiren değil dağıtan, ilerleten değil gerileten, güven tesis eden değil güvensizliği besleyen kadrolar olamaz. Sistem ile bağlarını koparmayan, statükocu, sistemin çizdiği sınırların dışına çıkamayan, çıkmak istemeyen bir kadro; Komünist bir partinin kadrosu olamaz. Bir yandan düzen içinde mülk edinme hayalleri kurup bir yandan da Devrimci mücadeleye önderlik edemez.
Komünistleşemeyen, bu gibi üye ve kadrolar için ilkeler soyut teoriden ibarettir. Devrimci ilkeler çıkarları ile örtüşüyorsa uygulanır, örtüşmüyorsa tanınmaz. Oysa devrimci ilkeler uzun bir pratiğin, birikimin ve deneyimin ürünüdür; sınıf mücadelesinin yasalarıdır. Kendisine yönelik eleştirilere tahammül dahi gösteremeyen, küçük burjuva hastalıklarının tümünü bünyesinde taşıyan bu kadrolar mücadelede önder olamaz. Komünist bir partinin böyle bir kadro profili olamaz, olmamalıdır!
Eleştirilere tahammül edemeyen kendini ve çıkarlarını esas alan ve bu uğurda dedikodu, ayak oyunları, iftira ve manipülasyon her türden burjuva yoz kültüre ait olan yöntemlere başvuran; Yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getiren bir tarz Devrimci saflarda kabul görülmemeli!
Küçük burjuva zaaflarıyla donanımlı bu ‘’kadroların’’ adalet terazisi de hep kendi yanlarından yana ağır basar; çıkarları ne gerektiriyorsa o yana bükerler. Siyasette oportünist, pragmatist, pratik sahada liberal uzlaşmacıdırlar. Ancak kendilerine yönelik eleştiriler karşısında ise oldukça sekterdirler. Dertleri mücadeleyi büyütmek ve ileri taşımak değildir. Bütün çabaları yarattıkları konformist alanı korumaktan ibarettir. Bir kez daha buradan bu tarzı, çizgiyi, anlayışı mahkûm eden mücadele eden Parti üye ve Kadroları tenzih etmek gereklidir.
Bu koşullarda yeniden bir uyanışa devrimci bir çıkışa ihtiyaç vardır. Ancak bu beklentiyi, partiye hâkim olmuş sağ tasfiyeci klikten, çizgiden beklemek saflık olur. Gelinen aşamada Kurum içinde yürütülen iki çizgi mücadelesi teorik bir savunmadan ibaret kalmış; muhalif sesler çeşitli yollarla susturulmuştur. İdeolojik mücadelenin zemini ortadan kalkmış, iki çizgi mücadelesi masada bir teori olarak terk edilmiştir. Çünkü hâkim bürokrat sağ tasfiyeci çizgi, her eleştiriyi tehdit olarak görmüş, eleştirenleri tasfiye etmiş, içeride kalan muhalif sesler azınlık durumuna getirilip pasivize edilmiştir.
Bugün yine yük, zor dönemlerin devrimcilerinin omuzlarındadır; sempatizanlarında ve taraftarlarındadır. Ya bu gidişata “dur” diyecek bir irade gösterilecek ve bu çürüyen, çürüten yanımıza neşter vurulup kesilip atılacak, ya da bu çürüme derinleşerek geri dönülmez bir sona hızla varacaktır.