Yazan: Mülayim İçten

Ele alacağımız temel ilişki, meta-para-meta dönüşümüdür. Her birey, emeği aracılığıyla bir mübadele değeri yaratır. Bu süreç, toplumsal ilişkiler içinde şekillenir; metaların insanlar arasında el değiştirmesini sağlayan dolaşım aracı, göreceli değer olan para devreye girer. Ne var ki, bireyin metalarla olan çelişkisini ve metanın biçimsel dönüşümünü kavramak, gündelik yaşam açısından çoğu zaman acil bir ihtiyaç gibi görünmez ve çoğunlukla üzerinde düşünülmez. Oysa günlük yaşantıda maaş, ödeme, alışveriş gibi faaliyetlerde para hâlâ temel bir dolaşım aracı olarak işlev görmektedir. Günümüzde bu işlev, borç ve kredi mekanizmalarıyla da desteklenmektedir.
Söz konusu ilişki, finansal varlıkların dolaşım aracı işlevini, sermayenin genişleme süreciyle bağdaştırır. Günümüz sermaye yapısında borç, spekülasyon, faiz gibi unsurlar, toplumsal dolaşımın temel taşları hâline gelmiştir. Bu noktada bireylerin yürüttüğü borç, birikim, yatırım ve kredi işlemleri mikro düzeyde işlerken, aynı dinamikler makro düzeyde de geçerlidir. Süreç, sınıflar arasında farklı yoğunluk ve biçimlerde ilerler. Bu nedenle dolaşım aracının tarihsel gelişimini ve yapısını analiz etmek anlamlıdır.
Marx’ın sunduğu bu analiz, bugün hâlâ finans-kapitalin stratejik altyapısını açıklamak açısından büyük önem taşır. Bu nedenle Marx, güncelliğini özellikle ekonomi-politikte(diğer alanlarda da korumaktadır. Fakat finans kapitalde değişim veya katkı hemen hemen çok azdır.) korumaktadır. Bu metinde, bu çerçevede Marx’a başvurarak konuyu ele almaya çalışacağız.
Aldığımız her metanın bizimle olan ilişkisi belirleyicidir. Dolayısıyla burada, metaların dönüşümünü ve biçimsel başkalaşımını kavramsal düzeyde irdelemek istiyoruz. Bu doğrultuda, Karl Marx’ın Das Kapital adlı eserinden yararlanacağız.
‘’Mübadele süreci, metaların kullanım değeri olmadıkları ellerden kullanım değeri oldukları ellere aktardığı kadarıyla, toplumun metabolizmasıdır. Bir yararlı çalışma biçiminin ürünü, bir diğerinin ürününün yerini alır. Bir meta, Kullanım değeri olarak işe yarayacağı bir yere ulaşınca, meta mübadelesi alanından çıkıp tüketim alanına girmiş olur. Bizi burada yalnızca mübadele alanı ilgilendirmektedir. Demek ki, bir bütün olarak mübadele sürecinin biçimsel yanını, yani yalnızca metaların toplumsal metabolizmaya aracılık eden biçim değişikliklerini ya da başkalaşmalarını inceleyeceğiz.
Bu biçim değişikliği hakkındaki kavrayışın tümüyle yetersiz olmasının nedeni, değer kavramının kendisinin anlaşılamaması bir yana bırakılacak olursa, metanın her biçim değişikliğinin, biri sıradan bir meta ve değeri para-meta olmak üzere iki ayrı metanın mübadelesiyle gerçekleşmesidir. Yalnızca bu maddi olaya, yani metanın altınla mübadelesi olayına takıp kalınırsa, asıl görülmesi gereken şey, yani biçimde olan şey, gözden kaçırılmış olur. Altının yalın meta olarak para olmadığı ve metaların kendileri olduğu gözden kaçar.
Metalar mübadele sürecine, ilk önce, her nasıllarsa öyle girerler. Bu süreç, onları meta ve para diye ikiye ayırarak, kullanım değeri ile değer arasındaki, metalarda içkin karşıtlığı açığa çıkaran bir dış karşıtlık yaratır. Bu karşıtlıkta, kullanım değerleri olarak metalar, mübadele değeri olarak paranın karşısına çıkar. Diğer yandan, karşıtlığın her iki tarafında birer meta, yani kullanım değeri ile değerin birliği bulunur. Ne var ki, farklılıkların bu birliği, kendisini her iki kutupta da tersine çevrilmiş olarak gösterir ve böylece, aynı zamanda, bunlar arasındaki mübadele ilişkisini gösterir.’’ (Karl Marx Das Kapital 1. Cilt sayfa:111)
Bu süreç sadece ekonomik bir işlem görevi görmemektedir. Toplumun metabolizması olarak kavramlaşır. Bu kavramlaşma soyut anlamda maddi bir güçte şekillenirken emeğin somut varlığı metabolizma sürecinde gayri ihtiyari konumunda durur. Metaların kullanım değeri taşımadıkları ellerden, ihtiyaç duyulan yerlere aktarılması, yalnızca değiş-tokuş değil, toplumsal emeğin dolaşımıdır. Metaların görünüşte bir değişime uğraması değil, değer biçimlerine dönüşmesidir.
Metanın değer biçimi olan para (altın vb.) tüm emek üretiminin (metaların) toplum içerisinde soyut ve global bir temsili biçim/değeridir. Para bu vesile ile toplumsal bir araç konumuna gelirken, emeğin somut varlığını toplum içinde soyutlaştırır. Fakat bu soyutlaşmanın içerisinde ekonomi-politik sadece finans mecrası değil toplumun yapısal formu olarak içselleşir. Marx buradaki çelişkiyi somut anlamda maddi gerçeklerin sosyal varlık içerisinde şekillenişinden bahseder devam edelim.
’’Meta, gerçekte kullanım değeridir; metanın değer olma özelliği, karşı taraftaki altını onun gerçek değer biçimi olarak gösteren fiyatta, yalnızca düşünsel olarak ortaya çıkar. Buna karşılık madde olarak altın, yalnızca değer maddesi, para olarak kabul edilir. Bunun içindir ki, altın, gerçekte mübadele değeridir. Altının kullanım değeri, artık yalnızca düşünsel olarak, göreli değer ifadeleri dizisinde ortaya çıkar; bu göreli değer ifadelerinde karşı karşıya geldiği metalar, onun gerçek kullanım biçimleri olarak gösterilmiştir. Metaların karşıtlık içindeki bu biçimleri, onların mübadele süreçlerinin gerçek hareket biçimleridir.’’ (Karl Marx Das Kapital 1. Cilt sayfa:112)
Bu hareket biçimi yalnızca emeğin artık değeri üzerinde onu biçimsel bir mübadele değerine sokabilme gayretidir. Bu gayret emeğin toplum içinde soyut bir değer göreceli duruma düşürmektedir. Fakat Marx’ın da dediği gibi ‘’göreli değer’’ metaların değer ifadelerinde şekillenir. Burada göreli değer kullanım amaçlarına göre de şekillenir.
‘’Şimdi, herhangi bir meta sahibiyle, örneğin eski dostumuz keten bezi dokumacısıyla, mübadele sürecinin gerçekleştiği yere, meta pazarına gelelim. Onun metası, 20 yarda keten bezi, belli bir fiyata sahiptir. Bu fiyat 2 sterlindir. O, bunu 2 sterline değiştirir ve sonra dini bütün bir adam olarak, 2 sterlini aynı fiyattaki bir aile İncil’i ile değiştirir. Kendisi için sadece meta, yani değer taşıyıcısı olan keten bezi, metanın değer biçimi olan altın karşılığında elden çıkar; ama o, orada girdiği yeni biçimden de ayrılarak, dokumacımızın evine kullanım nesnesi olarak girecek ve orada ailesinin yüksek manevi ihtiyaçlarını giderecek olan bir başka meta, İncil haline gelir. Demek oluyor ki, metanın mübadele süreci, birbirlerine zıt ve birbirlerini tamamlayan iki başkalaşma ile tamamlanmaktadır: metanın paraya dönüşmesi ve sonra para olmaktan çıkıp yeniden metaya dönüşmesi.’’ (Karl Marx Das Kapital 1. Cilt sayfa:112)
Burada Marx’ın vurguladığı, meta-para-meta döngüsünde; keten bezi ile başlayan süreç, altına dönüşür ve sonrasında bir başka kullanım değeri olarak İncil’e dönüşürken döngü tamamlanır. Burada değer, ilk bireyin ürettiği meta’nın soyut değer paraya dönüşümü ve diğer aşamada ise somut bir kullanım değeri olmasıdır.
Marx, bu dönüşümün sıradan ve doğal kabul edilemeyeceğini vurgular. Zira her meta bu “salto mortale”yi, yani ölümcül sıçrayışı gerçekleştiremez. Eğer meta piyasada değer biçimine bürünemezse, bu yalnızca onun maddi bir nesne olarak işe yaramadığı anlamına gelmez aynı zamanda üretici bireyin emeğinin toplumsal düzlemde geçersiz sayılması demektir. Bu nedenle, metaların pazardaki akıbeti, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal kaderle iç içedir. Devam edelim
”M-P. Metanın ilk başkalaşımı ya da satış. Metanın değerinin, meta bedeninden altın bedenine sıçraması, bir başka yerde dediğim gibi/ metanın salto mortale’sidir (ölümcül sıçramasıdır). Eğer başarısız olursa, metanın kendisi değil, ama sahibi çok zarar görür. Toplumsal iş bölümü, onun ihtiyaçlarını çeşitlendirdiği kadar işini de tek yönlüleştirir. Ürünün, kendisi için yalnızca mübadele değeri olmasının nedeni işte budur. Ürünün toplumsal bakımdan geçerli eş değer biçimine girmesi ise ancak paraya çevrilmesi ile olur ve para da bir başkasının cebindedir. Parayı oradan çıkarmak için, metanın her şeyden önce para sahibi için kullanım değeri olması, yani kendisi için harcanmış emeğin toplumsal açıdan yararlı bir şekilde harcanmış ya da toplumsal iş bölümü içinde yer etmiş emek olması gerekir. Ne var ki, iş bölümü, ipleri meta üreticisinin arkasında dokunmuş ve dokunmakta olan, kendiliğinden gelişen bir üretim organizmasıdır. Meta, belki, yeni ortaya çıkan bir ihtiyacı karşılayacak ya da kendisi yeni bir ihtiyacı ilk defa ortaya çıkaracak olan bir iş biçiminin ürünüdür. Dün bir ve aynı meta üreticisinin kendi yaptığı çeşitli işlerden biri olan bir iş, bugün aynı kimse tarafından yapılan işler bütününden koparak ayrı ve özel bir iş biçimi haline gelebilir, bağımsızlaşabilir ve bundan ötürü de kendisi tarafından yaratılan ürün kendi başına ayrı bir meta olarak piyasaya gelebilir. Koşullar bu ayrılma süreci için olgunlaşmış ya da olgunlaşmamış olabilir. Ürün, bugün toplumsal bir ihtiyacı gidermektedir; yarın kendisine benzer bir ürün türü, onu tümüyle ya da kısmen yerinden edebilir. İş, dokumacımızınki gibi, toplumsal iş bölümünün yerleşik bir dalı bile olsa, böyledir diye, 20 yarda keten bezinin yararlılığı hiçbir şekilde garanti edilmiş olmaz. Toplumun keten bezi ihtiyacı, ki diğer bütün metalar gibi bunun da bir sınırı vardır, rakip dokumacılar tarafından karşılanmış olsa, dostumuzun ürünü ihtiyaçtan fazla ve bunun için de yararsız hale gelir. Gerçi, armağan olarak alınan atın ağzına bakılmazmış, ama dostumuz, pazarın yolunu armağan vermek için aşındırmaz. Ama diyelim, ürünü kullanım değerini koruyor ve dolayısıyla parayı çekiyor olsun. Şimdi şu soru ortaya çıkar: ne kadar parayı? Sorunun cevabı, şüphesiz, metanın fiyatıyla, yani değer büyüklüğünün göstericisi ile verilmiş bulunur.” (Karl Marx Das kapital 1. cilt sayfa 113/Yordam yayınları)
Burada Marx, meta üreticisinin içinde bulunduğu yapısal belirsizliği çarpıcı biçimde ortaya koyar. kapitalist piyasanın yapısal dengesizliğini betimler. Meta, değer biçimine dönüşmeye çalışırken, yani satılabilir bir şekil aldığında, aslında toplumun onayını almak zorundadır. Bu onay, yalnızca maddi olarak işe yaramakla değil, aynı zamanda o anki toplumsal ihtiyaçlara denk düşmekle mümkündür. Fakat günümüz koşullarında sermaye onayı yani parasal gücün toplum öncelikli davrandığı durum söz konusudur. Sermaye toplumun onayını almak için araçsal yöntemler geliştirmiştir. Bu gelişmişlik onaylanmayan bir ürünün sermaye tarafından topluma direk bir dayatma olarak ele alınmamalıdır. Manipüleyle gerçekleştirmektedir. Bu noktada dijital sömürü önemli etkendir.
Marx burada üreticinin elindeki metanın kaderini piyasanın rastlantısallığına teslim ederken, iş bölümünün üreticiyi nasıl tek yönlüleştirdiğini ve toplumsal bütünlükten kopardığını da vurgular. Kişi artık kendi ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan bir üretici değil, yabancı ihtiyaçlar için çalışan, emek ürününün geçerliliğini ancak piyasada görebilen bir figürdür. Üstelik bu geçerlilik, sürekli tehdit altındadır: Aynı ürünü daha ucuza ya da daha hızlı üreten rakipler, teknolojik dönüşümler ya da değişen moda eğilimleri, o metanın değer biçimine geçişini engelleyebilir. Aynı noktada sermaye piyasa için değil sermaye için ve sermayeyi büyütme amacı ile kendisini gösterir günün koşullarında..
Bu koşullarda “üretici” aslında kendi ürününün toplumsal kaderini tayin edemez. Onun metası, ister geleneksel bir ihtiyaç karşılıyor olsun, ister yepyeni bir ihtiyacı tetikliyor olsun piyasa bu çabayı ya ödüllendirir ya da değersizleştirirdi fakat şimdi sermaye bu duruma hakim yapıdadır. Ve sermaye bu hakimliği dijital alanlarda etkin kullanmaktadır. aynı durumda sermaye; Marx’ın işaret ettiği belirsizlik, kapitalist üretim tarzının birey üzerindeki egemenliğini açıkça gösterir: İnsan emeği, ancak toplumsal değer ölçütlerine denk düşerse geçerlilik kazanır.
”Meta sahibinin piyasada nesnel olarak hemen düzeltilen öznel geçici hesap hatalarını burada bir yana bırakıyoruz. Onun, ürünü için, ancak toplumsal olarak gerekli ortalama emek-zaman kadar emek-zaman harcamış olduğu varsayılır. Bunun için de metanın fiyatı, o metada maddeleşmiş toplumsal emek miktarının para ile ifadesinden başka bir şey değildir. Ne var ki, izin alınmadan ve dokumacımızın bilgisi dışında, dokumacılık alanının günü geçmiş üretim koşullarında değişimler olur. Dün bir yarda keten bezinin üretimi için hiç şüphe edilmeden toplumsal olarak gerekli sayılan emek-zaman, dostumuzun çeşitli rakiplerinin teklif ettikleri fiyatlara işaret ederek para sahibinin hemen gösterdiği gibi, bugün aynı şey olmaktan çıkar. Dokumacımızın talihsizliği şu ki, dünyada pek çok dokumacı var. Son olarak, pazara getirilen her parça keten bezinin toplumsal olarak gerekli emek- zamanı içerdiğini varsayalım. Buna rağmen, bu parçaların toplamı fazla harcanmış emek-zaman içeriyor olabilir. Piyasanın üretilmiş keten bezinin hepsini yarda başına 2 şilin olan normal fiyattan yutmaması, toplam toplumsal emek-zamanın fazla büyük bir kısmının keten bezi dokumak için harcanmış olduğunu ortaya koyar. Sonuç, her keten bezi dokumacısının kendi ürünü için toplumsal olarak gerekli emek-zamandan daha fazla emek-zaman harcaması halindekinin aynısıdır. Bizde şöyle söylenir: birlikte tutulan, birlikte asılır.’ Bütün keten bezleri piyasada tek bir ticari mal olarak görülür, her parça yalnız bir kesir olarak alınır. Ve aslında, her bir yardanın değeri de homojen insan emeğinin toplumsal olarak belirli bir miktarının maddeleşmiş biçiminden başka bir şey değildir.” (Karl Marx Das kapital 1. cilt sayfa 113-114/Yordam yayınları)
Marx, değerin yalnızca bireysel emek süresiyle değil, “toplumsal olarak gerekli” emek-zamanla belirlendiğini ortaya koyar. Yani bir üretici, ürünü için saatlerce çalışmış olsa bile, eğer bu üretim süreci toplumun ortalama düzeyine göre verimsiz kalıyorsa, ürettiği metanın pazardaki değeri düşük olacaktır. Değer, bireyin emeğine değil, kolektif emeğin etkinliğine göre şekillenir.
Kapitalist rekabette sermaye birikimi burada belirleyici bir unsur hâline gelir. Daha hızlı, daha verimli, daha ucuz üretim yapan rakipler, bireysel üreticinin ürününü değersizleştirebilir. Bu, emekçinin kendi ürününe yabancılaşmasının en keskin biçimidir: Emeğinin değeri, kendi çabasıyla değil, başkalarının üretkenliğiyle ölçülür. Bugün düşük ücretli iş alanları olarak şekillenen Asya ülkeleri özellikle Bangladeş ve Hindistan bu ucuz üretim gücünü oluşturuyor. Fakat dolaşım aracının seyir hali sermayeyi genişletme işlevi görüyor. Günümüzde birkaç bireyin süpersonik zengiliğine ve paralel olarak zenginler artıyor. Bu sermaye birikiminin ne boyutta gerçekleştiğini ve geleceğe doğruda nasıl yön alacağını işaret ediyor. Çin ise burada farklı bir konumda duruyor. Dünya’nın fabrikası olarak tabirleşen Çin; aynı koşulda sermaye odaklığına entegre olan devlet kapitalizmin sermayeleşmiş hali olarak ortaya çıkıyor.
“Görülüyor ki, meta paraya âşıktır, ama ‘the course of true love never does run smooth.’ Ayrı ayrı organlarının (membra disjecta) iş bölümü sisteminde ortaya koyan toplumsal üretim organizmasının nicel eklemlenmesi de nitel eklemlenmesi gibi, kendiliğinden ve tesadüfidir. Bundan dolayı, meta sahiplerimiz, tam da kendilerini özel üreticiler haline getiren iş bölümünün, toplumsal üretim sürecini ve bu süreç içindeki ilişkilerini kendilerinden bağımsızlaştırdığını ve kişilerin birbirlerinden bağımsızlıklarının çok yönlü bir nesnel bağımlılık sistemiyle tamamlandığını keşfeder..
İş bölümü emek ürününü metaya çevirir ve böylece onun paraya dönüşümünü zorunlu kılar. Fakat aynı zamanda bu tözel dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmemesini tesadüfe bırakır.. Eğer meta satılabiliyorsa, fiyat değerin anormal derecede üstünde veya altında bile olsa, başkalaşma gerçekleşmiş olur..
Bir satıcı için metasının yerini altın, bir alıcı için altının yerini meta alır. Buradaki somut olay, meta ve altının, 20 yarda keten bezi ile 2 sterlinin el değiştirmesidir. Ama meta ne ile değiştiriliyor? Kendisinin genel değer biçimi ile. Altın ne ile değiştiriliyor? Kendisinin kullanım değerinin özel bir biçimi ile.. İlk meta biçiminden çıkış, metanın elden çıkarılışı ile, yani metanın kullanım değeri metanın fiyatında sadece düşünsel olarak bulunan altını fiilen ve gerçekten kendisine çektiği anda, olur.. Metanın paraya dönüşmesi aynı zamanda paranın metaya dönüşmesidir. Bu tek süreç iki yönlü bir süreçtir; mal sahibinin olduğu uçtan bakılırsa, satış; para sahibinin bulunduğu karşı uçtan bakılırsa, satın almadır..
Buraya kadar insanlar arasında meta sahipleri olmalarından dolayı kurulan iktisadi ilişki dışında bir ilişki görmüş değiliz.. Bu sebeple, bir meta sahibinin karşısında, diğer bir kimse ancak para sahibi olarak yer alabilir.. Para görevini yerine getirebilmek için, altının meta pazarına girmesi gerekir.. Fakat bu andan itibaren altın, her zaman, gerçekleşen meta fiyatlarını temsil eder..
Altın, bütün metalar değerlerini onunla ölçtükleri ve onu kendi değer biçimi haline getirdikleri için, düşünsel paraya da değer ölçüsü olmuştur.. Gerçek para olur. Meta, değer biçimine girince, kendi doğal kullanım değerinin ve kendisini meydana getiren özel yararlı emeğin bütün izlerinden sıyrılır.. Bundan dolayı, pislik para olmadığı halde, para pislik olabilir..
Keten bezinin satışı, M–P, aynı zamanda onun bir şey satın alması, yani P–M’dır. … M–P–M’nın (keten bezi–para–İncil) birinci evresi olan M–P (keten bezi–para), aynı zamanda P–M’dır (para–keten bezi). … Bir metanın birinci başkalaşması, meta biçiminden paraya dönüşümü, daima bir diğer metanın karşıt yöndeki ikinci başkalaşması, para biçiminden gerisin geriye metaya dönüşümüdür.”(Karl Marx Das Kapital 1. Cilt sayfa:114)
Marx, alışverişin yalnızca fiziksel bir nesne değiş tokuşu olmadığını, aynı zamanda soyut toplumsal ilişkilerin maddi biçime bürünmesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Keten bezi ile altının yer değiştirmesi, basit bir işlem gibi görünse de, aslında metanın değer biçimine geçişinin, yani soyut emeğin toplumsal geçerliliğe kavuşmasıdır. Fiyat, daha önce yalnızca zihinsel bir değer ifadesi iken; bu anda ise gerçek bir toplumsal işlem hâline gelir.
Burada “altın”ın niçin “para” olarak hareket ettiği Marx tarafından ustalıkla açıklanır: Altın, yalnızca fiziksel bir nesne değildir; diğer bütün metaların değerini kendi üzerinden ifade ettikleri, dolayısıyla onların genel karşıtı olan “özel meta”dır. Diğer tüm metalar gibi bir meta olmasına rağmen, bu işlevi sayesinde soyut emeğin evrensel temsiline dönüşür. Marx’ın ifadesiyle, “altın para olur” çünkü toplum onun üzerinden diğer tüm metaların değerlerini ölçer.
Bu çift yönlü süreç yani satışın aynı zamanda bir başkasının satın alması olması kapitalist dolaşımın temel devinimidir. Ne tek yönlü bir eylem ne de yalnızca kişisel bir irade söz konusudur. Her işlem, başka bir toplumsal işlemin tamamlayıcısıdır. Bu da kapitalist ilişkilerin bireyleri birbirine bağladığıdır. Bu bağın temelinde ise emek ürünlerinin soyutlanmış biçimde takas edilmesinin yattığını gösterir. Şüphesiz ki sermayeyi besleyen devlet bu koşullarla uygun şekilde hareket etmekle görevlendirir kendisini. Kamu kaynakları piyasalarda sermaye gücünün etkinliğine peşkeş çekilir. Düşük iş gücü, iç piyasa da sağlanılamazsa dış piyasa da sağlanılması aranır. Iç piyasa darlaşırken bir yanda sermaye genişler. Marx ‘’ Ekonomi politiğin ıssız adaya düşme öykülerini sevdiğinden ilk Robinson’un adasında görelim’der. Bu ıssız ada aynı bakımdan belirsizliği de içine alır sermaye dolaşım aracındaki tahakümunda kaygı yaratmayı topluma içselleştirmiştir. Son söz olarak belirtmek gerekirse dolaşım aracının günümüzde finansal soyutlamayla birlikte sermayenin birikimini kaynağı olarak şekilleniyor. Bu üretimin etkisinin tali olduğu anlamına gelmemektedir. Bugünkü ekonomi politiğin sorunsalı bu soyutlamanın etkisidir. Üretimin mevcudiyeti esaslılığı bu sorunsalı küresel anlamda zorlamaktadır.
Çelişkiler dolaşım aracının toplumla içsel çelişkileriyle iç içedir.