İNCE MEMED VE 17 KURŞUN: KIZIL ÇİZGİDEN SAPANLARA KARŞI BİR ÇAĞRI

Yazan: Abidin Demir

Çakmağı yandıran kavdır 
Demiri dövdüren tavdır
Dayan İnce Memed dayan
Şimdi direnecek çağdır
Dayan İnce Memed dayan
Şimdi direnecek çağdır
İnce Memed Toroslar’dan gürledi
Buhurcular kulak verip dinledi
17 kurşunu yedi ölmedi
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy
Kıratın boynunda püsküllü koza
Kanlarım damladı çimene, toza
Kurtulursam eğer sorarım size
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy
Buhurcular bölük bölük geldiler
Atlarımı delik delik deldiler
Duvarın dibinde resmim aldılar
Ak kağıt üstünde tanıyın beni
Gardaş n’idelim oy
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy

İnce Memed bir efsane değil; bir hatırlatmadır. Unutulanın, unutturulmaya çalışılanın, zamanla silikleşen ama asla sönmeyen bir kıvılcımın ismi. Belki bir çobandı, belki bir yoksuldu. Ama en çok da bir fikirdi: adaleti yalnızca dağlarda değil, şehirlerde, köylerde, tarlalarda, kampüslerde arayan bir fikirdi. Onu isyana çağıran şiirin her kelimesinde yankılanan ses, sadece dağlara değil, bir bütün halk gerçekliğine sesleniyor. Bugün İnce Memed, bir figür değil; komünist partinin ta kendisidir. Ve o 17 kurşun… Mercan dağlarında yankılanan 17 ismin uğultusu, bu halkın belleğinde kazılıdır. Yalnızca birer savaşçı değil onlar, her biri bir kavrayışın, bir çizginin, bir fikrin inşa sürecinde düşen yıldızlardı.

Ama her devrimci çizgi, yalnız düşmana karşı savaş vermez. En zorlu savaş bazen içerde olur. Sağ tasfiyeci kliklerin, kendilerini önder ilan eden çürük halkalarının, sözde devrimci ama fiilen uzlaşmacı önderciklerin yarattığı karanlık, en sinsi düşmandır. Onlar bazen en radikal sloganlarla gelirler. Komitelerin başında görünürler. Mikrofonlarda bol devrimli cümleler kurarlar. Ama fabrikada terleyen işçinin elini tutmazlar. Üniversite anfilerinde liberal saçmalıkları tekleyen seslere göz devirip geçerler. Semtte mafyanın önünden eğilerek geçer, kadının çığlığını duymazdan gelirler. Çocuğa itaat öğreten sisteme karşı değil, sistemin ayarına uyacak ‘örgütlü birey’ yaratmanın peşindedirler.

Devrimci çizgi yalnızca dağlara yazılmış bir marş değildir. O, sabahın kör karanlığında servise yetişmeye çalışan işçinin sırtından süzülen terde saklıdır. O, tarlada toprağa düşen ilikte, kampüste yankılanan kızıl bir itirazda, gecekonduda devletin zulmüne kafa tutan bir annenin dirayetinde yaşar. Bir örgütün gücü yalnız silahı tutan elde değil, o silahı neden tuttuğunu bilen kolektif bilinçte yatar. İnce Memed’in dağlara çıkması, yalnız zulmü ortadan kaldırmak için değil; onu mümkün kılan her bir toplumsal ilişki biçimini alaşağı etmek içindir.

Bugün karşımızda İnce Memed’e sırtını dönmüş, onun yürüdüğü patikaları dar bir siyasete, kontrollü açıklıklara, steril legal alanlara hapsetmeye çalışan bir güruh var. ‘Mezarlıklar devrimcilerle dolu’ diyerek mücadeleye kalkan eli korkutan, ‘şartlar olgun değil’ diye emekçinin bilincini pasifleştiren, ‘kitlelerin ruh hali’ diyerek örgütü sürekli geride tutan sağ tasfiyeci anlayış, devrimci çizgiyi boğmaya çalışıyor. Oysa gerçek devrimcilik, şartlara değil iradeye yaslanır. Gerçek öncülük, halkın nabzını yoklamakla değil, ona ritim tutmakla mümkündür.

Ve ne yazık ki bu tasfiyeci güruhun bazıları çoktan rotasını çizmiş durumda. Avrupa’ya demirlemiş, küçük mülkler edinmiş, sabit maaşlar bağlamış, sosyal haklar ve kültürel konforlar içinde kendine bir yaşam kurmuş ama bu konfor alanından hâlâ sözümona devrimcilik oynayanlar var. Göç ettikleri ülkelerde, sistemin kollarında kendilerine yuva edinip devrimci pozlar kesen bu kişilerin Komünist Parti nezdinde ne örgütsel ne de ilkesel bir meşruiyeti kalmıştır. Kendini kadro sayan, önder gibi davranan, ama halkın acısıyla, direnişiyle, tehlikesiyle bağı kopmuş hiç kimse devrimci çizgiyi temsil edemez. Onlar, yaşamlarını küçük burjuva çıkarlar ve geçmişin hatıralarıyla süslerken, aslında bir zamanlar savundukları davanın yalnızca anılarını tüketmektedirler. Bugün Komünist Partinin ilkeleri, tüzüğü, kadro tanımı açıktır. O tanımın dışında duranlar yalnızca dışarda kalmaz; aynı zamanda karşısında konumlanır.

Partiyi ve devrimi dar alanlara indirgeyen, onu yalnızca medya açıklamalarına, süslü teorilere ve legal miting kürsülerine mahkûm edenler, gerçekte Komünist Parti’nin halk savaşı stratejisinden, onun çok yönlü örgütlenme çizgisinden ödü kopanlardır. Onların korkulu rüyası, yeniden kurulan komsomol örgütlenmelerdir. İdeolojik sağlamlık, yeraltı kadrolaşması ve disiplinli örgüt mekanizmaları, bu kliklerin en tahammül edemediği alanlardır. Çünkü orada kişisel konfor, bireysel kariyer, “önderlik” pozları yoktur. Orada yalnızca kolektif sorumluluk, hesap verebilirlik ve halkla bağ kurma zorunluluğu vardır. İşte bu yüzden Komünist Parti’yi terk etmiş, onu küçük bir aidiyet olarak cebinde taşıyan sağ tasfiyeci öndercikler için bugünün yoldaşlığı değil, dünkü hatıra albümleri vardır.

Gerçek yoldaşlık, girdiği her alanı örgütsel bir zemine dönüştürmekle mümkündür. O zemini inşa etmeyen, yeniden üretmeyen, yalnızca savunmacı cümlelerle süreci oyalayan herkes; ister legal sahada, ister yurtdışında, ister yayın kurulunda olsun; halkın devrimci enerjisini soğurmakta ve Komünist Parti’nin çizgisini istismar etmektedir. Bu tür öndercikler için örgüt, kişisel etkilerini sürdürdükleri bir mecra; kadrolar ise güdümleyebildikleri figüranlardan ibarettir. Ancak devrimci çizgi; güdüm değil, kolektif bilinçtir. Disiplin değil, devrimci öz disiplin ve yaratıcı katılımdır. Komünist Partinin yolu bireyin değil, kitlenin yoludur. İnce Memed o yüzden tek başına değildir; ardında halkın sesi, önünde kavganın meşruiyeti vardır.

Bugün partiyi kemiren en büyük hastalık, devrimi yalnızca legal siyasete, uzlaşmacı toplantılara, burjuva normlarına sıkıştırmaktır. Oysa sınıf savaşı; fabrikadaki grev çadırında, okulda yapılan bilinç tartışmasında, semtteki dayanışma ağlarında da verilir. Silahlı mücadele bu bütünlükten ayrı düşünülemez. Onu besleyen damar, halkın her kesiminde yankılanan çelişkilerin devrimci tarzda çözüme kavuşturulmasıdır. Sağ tasfiyeci öndercikler bu damarları kesmeye, örgütü yalnızca yalıtılmış alanlara hapsetmeye çalışıyor. Bu bir sapma değil; bilinçli bir karşı devrim taktiğidir.

İnce Memed’in yolu yeniden açılmalıdır. O yol sadece dağa değil; tarlaya, fabrikaya, üniversiteye, eve, sokağa, hayata uzanmalıdır. 17 kurşun, yalnızca dağda değil; her çelişkide, her mücadelede yankılanan birer çağrıdır. Onlar geçmişte kalmadı; geleceği şekillendirmenin, halk savaşının bugünkü damarlarını yeniden örmenin ilkesel çığlığıdır. Her kurşun bir fikir, her şehit bir hatırlatmadır. Bu hatırlatma suskunluğu parçalamak, konforu yıkmak, yeniden kuşanmak içindir.

Bugün İnce Memed bir figür değil; kolektif bir bilinçtir. O bilinci kuşanmak, sadece silah taşımak değil; halkın içinde, onun çelişkilerinde, onun özlemlerinde eriyip biçimlenmek, yeniden yeniden örgütlenmektir. Devrimci çizgi; korkmadan yürümek, ama neye ve nasıl yüründüğünü bilmek demektir. Sessizlikten devrim doğmaz. Konfor alanından örgüt çıkmaz. Ve hatıraya sığınarak gelecek kurulmaz.

Bugün her alanda bir çağrı yükseliyor: Ya halkın kavgasına gövdeni kat, ya da yolun dışına düşmeyi kabullen. Ortası yok. Yol açık, karar net, tarih beklemez.

Scroll to Top