KİTLELERİN TARİHSEL KONUMU: YEREL YÖNETİMLER ÖZGÜLÜNDE DERSİM BELEDİYESİ – 2. BÖLÜM 

Yazan: Pavel Korçagin  

Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Dersim yerel seçim sürecinde “Söz, yetki, karar Dersim halkına” şiarıyla radikal bir siyasal hat ortaya koymuş; halkın yönetime doğrudan katıldığı, mahalle meclisleri temelinde şekillenen bir yerel yönetim modeli vaat etmişti. Bu model, klasik burjuva belediyecilik anlayışının sınırlarını aşarak halkın yalnızca oy kullanan bir nesne değil, karar alma süreçlerine katılan bir özne olmasını amaçlamıştı. Ancak seçimlerin kazanılmasının ardından bu vaatler hayata geçirilmedi; yetki, temsili bir biçimde belediye başkanında ve belediye yönetiminde merkezileşti. Mahalle meclisleri ise örgütlenmedi. 
 
Bu makalemizde, SMF’nin Dersim pratiğini Marksist kuramsal araçlarla ele alarak, mahalle meclislerinin neden salt bir yerel katılım biçimi değil, sınıf mücadelesinin ve halk iktidarının kurucu öğesi olduğunu ortaya koymaya çalışacağız. 

Mahalle Meclisleri: Halk İktidarının Örgütsel Zemini 

Mahalle meclisleri, devrimci yerel yönetim perspektifinin belkemiğidir. Bu yapılar, halkın doğrudan siyasal sürece katılımını sağlar; yalnızca danışma ya da talep iletme araçları değil, doğrudan karar alma mekanizmalarıdır. Mahalle meclisleri örgütlenmediği sürece halk, yönetim süreçlerinin dışına itilmiş olur. Bu durumda belediye yönetimi halk adına karar alan temsili bir yapıya dönüşür ve halkın siyasal özneliği zayıflar.

Marksist açıdan bu durum, sınıf ilişkileri düzleminde halkın iktidara yabancılaşması anlamına gelir. Yerel yönetim, devrimci bir iktidar alanı değil; sistemin yeniden üretildiği bir bürokratik mekanizma haline gelir. Oysa mahalle meclisleri, sınıf mücadelesinin yerel ölçekteki somut örgütlenme biçimleri olarak halkın kendi iktidarını inşa etmesinin zeminidir. 

Gramsci’nin hegemonya kuramına göre, egemen sınıf yalnızca baskı yoluyla değil, rıza üretimi yoluyla iktidarını sürdürür. Bu rızanın kırılması, ancak halkın kendi yaşam alanlarında karar alma süreçlerine katılmasıyla mümkündür. Mahalle meclisleri bu anlamda, karşı-hegemonik bir yapı olarak işlev görür.

Althusser’in devlet aygıtları kuramında ise devlet, baskı aygıtlarının yanı sıra ideolojik aygıtlarla da işler. Yerel yönetimler hem baskı hem de ideoloji üretiminde kilit rol oynar. Eğer belediye, halk meclislerini örgütlemiyor, kararları merkezileştiriyorsa; bu durumda mevcut sınıfsal yapının ideolojik yeniden üretimine katkı sunar. 

Murray Bookchin’in özgür belediyecilik anlayışında ise yerel yönetimler, halk meclisleri aracılığıyla kolektif yaşamın doğrudan örgütlendiği alanlar olmalıdır. Temsiliyet değil, doğrudan demokrasi esastır. SMF’nin mahalle meclislerini kurmaması, bu radikal demokratik potansiyeli kullanmaması anlamına gelir. 

Şeffaflık mı Katılım mı? “Halka Hesap Vermek” Eleştirisi 

Belediye binasına gelir-gider tabloları asmak, genellikle “şeffaflık” uygulaması olarak öne sürülür. Ancak bu pratik, halkla belediye yönetimi arasındaki mesafenin ne kadar uzak ve ne kadar derin olduğunu da gösterir. Halkın yalnızca bilgilendirildiği ama karar süreçlerine dahil edilmediği bir yapıda, hesap vermek bir erdem değil, halkın dışarıda tutulduğunun itirafıdır. Dolayısıyla devrimci belediyeciliğin ölçütü halka hesap verebilmek değil, halkı yönetime katmak, özne haline getirmektir.  

Gerçek halkçı yönetim, hesap vermeyi değil, birlikte karar almayı esas alır. Mahalle meclisleri bu yüzden belirleyicidir. Belediyeye işçi alımı gibi kritik kararların bile belediye başkanları ya da yöneticilerce değil, mahalle meclisleri tarafından alınması gerekir. Örneğin belediyenin on kişilik bir işçi açığı var. Bu durumda mahalle meclisleri hangi mahallenin belediyeye kaç işçi göndereceğini ve kimleri seçeceğini kendisi belirler. Bu hem geri düzeyde yürütülen tartışma ve dedikoduların önüne geçer ve hem de halk kitleleri yönetimin bir parçası haline gelir. Belediyeye kura ile işçi alınması hem burjuva bir yöntemdir ve hem de pratik olarak basit bir şans oyunudur. Yetkinin ve otoritenin mahalle meclislerine devredilmesi ya da paylaşılması, halkın kendi kendini yönetmesidir; siyasal anlamda özneleşmesidir. 

Gelir-gider kalemlerinin nereye, ne şekilde harcanacağı da yine mahalle meclislerinin belirlemesi gereken bir süreçtir. Belediye bu kararları uygulamakla yükümlüdür. Böylece belediye, bir “yönetici” değil; halk iradesini hayata geçiren bir “organ” haline gelir. Bu da klasik anlamda belediyeciliği değil, halk iktidarını ifade eder. 

Merkezileşmiş Yetki: Mahalle Meclislerinin Kurulmamasının Siyasal Nedeni 

SMF’nin mahalle meclislerini kurmaması teknik ya da zamansal bir yetersizlikle açıklanamaz. Bu tercih, aslında siyasal bir yönelimin ifadesidir. Mahalle meclislerinin kurulmaması; yetki ve otoritenin tabana yayılmasını değil, yukarıda toplanmasını, yani merkezileşmesini esas alan bir yönetim anlayışının sonucudur. Halkı yönetime katmak yerine, halk adına karar alma yetkisini kendi elinde toplamak, görünürde devrimci bir yapının içerikten koparak temsilî bir mekanizmaya dönüşmesidir.

Bu anlayış, halkı karar süreçlerinden dışlayarak onu edilgen bir konuma iterken; yönetimi, sorgulanamaz ve alternatifsiz bir irade haline getirir. Oysa devrimci bir yerel yönetim, iktidarı yukarıdan aşağıya doğru uygulayan değil, aşağıdan yukarıya doğru kuran bir işleyişe dayanmalıdır. Halkın kendini yönettiği bir yerde merkezileşmiş bir otoriteye yer yoktur. Mahalle meclislerinin kurulmaması bu nedenle sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda halkın siyasal özneleşmesini engelleyen bir stratejik tercihtir. Elde ettiği yetkiden, otoriteden, imtiyazlardan vazgeçmek istemeyen bir aklın ürünüdür. Devrimci bir sanatçının mücadelesi burjuva sanata karşı verdiği iktidar savaşında somutlaşır. Devrimci bir belediyenin temel hedefi burjuva belediyecilik anlayışını yıkmaktır. Bir devrimci her nerede olursa olsun yürüttüğü mücadele iktidar mücadelesidir, eskinin basit bir kopyası değil. Kurumsallaşmayan her politika, her pratik, her adım bizi karşı mahallenin sokaklarına götürür. Mesele bir belediye kazanmak değil, kaybettikten sonra arkanızda ne bıraktığınızdır. 

Mahalle meclisleri yalnızca karar süreçlerine halkın katıldığı yapılar değil, aynı zamanda halkın kendini yönettiği politik laboratuvarlardır. Bu meclisler, sınıf çıkarlarının açıkça konuşulabildiği, yerel sorunların kolektif akılla çözülebildiği, aidiyetin, dayanışmanın ve politik kimliğin yeniden üretildiği alanlardır. Her meclis, bir halk üniversitesidir; her karar süreci, sınıf bilincinin inşasına hizmet eder.

Otoritenin halktan alınarak belediye başkanında ya da küçük bir yönetici grubunda toplanması, halk iktidarının değil, bürokratik bir otoritenin inşasıdır. Bu durum, sadece mevcut sisteme eklemlenmekle kalmaz; aynı zamanda halkın kendi kaderine yabancılaşmasını da derinleştirir. Devrimcilik, halk adına değil, halkla birlikte ve halk eliyle yönetmeyi gerektirir.

Ne var ki, Dersim belediyesinde bırakalım halkı yönetimin bir parçası hatta kurucusu haline getirmeyi bütün yetkiyi tek kişinin, dar bir yönetimin elinde toplamıştır. Kişi popülizmi üzerine kurulu siyaset devrimci pratiğin önüne geçmiş, “başkan” nezdinde yaşanan popülarite ise sadece başkanın kişisel zaaflarına hizmet etmiştir. Daha da ötesi “komünist” sıfatıyla medya da parlatılan şahsiyetler bu halkın komünisti olmayı başaramamış, “parladıkça” kendini siyasetin ve bu geleneğin üstünde görmüş, adeta “siz benim sayemde varsınız” edasıyla kökleri yer altı sularına ulaşan bu yarım asırlık geleneğe caka satmıştır.  

Mahalle Meclisleri Olmadan Devrimci Belediyecilik Olamaz 

SMF’nin Dersim pratiği, radikal bir halkçı yerel yönetim vaadiyle yola çıkmış ancak bu vaadi hayata geçirememiştir. Mahalle meclislerinin kurulmaması, halkın siyasal özneliğinin inşa edilememesiyle sonuçlanmış; vaat edilen “söz-yetki-karar Dersim Halkına”, temsilî yönetim biçimlerine geri dönüşle boşa düşmüştür. 

Oysa mahalle meclisleri, yalnızca idari birimler değil; sınıf mücadelesinin örgütlendiği, halkın özneleştiği ve yeni bir yaşam biçiminin filizlendiği alanlardır. Bu meclisler olmaksızın, hiçbir yerel yönetim gerçek anlamda halkçı olamaz. Seçimi kazanan değil, halkı yönetime katmayı başaran belediye devrimcidir. Aksi halde, “halk adına” karar alan yapılar, halk iktidarı değil, onun yerine kurulmuş temsilci iktidarlardır. 

Gerçek bir devrimci belediyecilik, yalnızca hizmet sunumuna değil, siyasal ve toplumsal dönüşüme odaklanmalıdır. Mahalle meclislerinin inşası bu dönüşümün ilk ve vazgeçilmez adımıdır. SMF gibi devrimci iddia taşıyan yapıların bu görevi tarihsel bir sorumluluk olarak ele alması gerekir. 

Karşı mahallenin ideolojik hegemonyasından çıkmayan, çıkamayan anlayışlar siyasal alanda devrimci bir pratik örgütleyemezler. SMF’nin bugün yapması gereken esas mesele beş yıllık belediye pratiğinin bilimsel anlamda muhasebesini yapmak, içeride ve dışarıda tasfiyeciliğe karşı başlar yukarı şiarıyla kitlelerin ileri talep ve duygularıyla birleşmek ve buradan SMF’nin tepesine çökmüş tasfiyeci azınlığa karşı mücadele bayrağını kaldırmaktır. 

Scroll to Top