Yazan: Bager Rayber

Marksizm’i bilimsel kılan ana öz; bilgiyi donuklaştırmayarak, bilginin var olduğu zamanı ve o zamanın kendi durum koşulları içerisinde ortaya çıkan şeylerin, kendisine özgün olan çelişkilerini göz önünde bulundurup, çelişkileri ayrı ayrı derin bir analiz süzgecinden geçirerek, her bir çelişkiye zamanın ruhuna uygun bilimsel bir yaklaşımla yaklaşıp, ilkesellik temelinde; taktik ve stratejik kategorilere ayrılmış, ideolojik ve siyasal yeni çözüm biçimleri getirip, pratikleştirerek tarihsel olarak ilerleyebilecek yol haritasını ortaya koyabilmektir. Yani mevcut koşulları teoriye değil, teoriyi mevcut koşullara göre, Marksist ilkelere bağlı kalarak düzenlemek olması gerekendir. Koşullara uyum sağlayabilen bir bilgi; pratikte gelişir, geliştikçe de kendi içerisinde taşıdığı, eski yanlarını yıkarak yeninin doğumunu koşullayan süreci hazırlar. Lenin yoldaş, iliklerine kadar bilim ile donanmış olan Marksist Devrimci Diyalektik Materyalizmin tarihsel birikimine yaslanarak, Marksizm’e yeni evrensel katkılar sundu ve onu ilerletti. Öncelikle Marks ve Engels yoldaşların devrim ile ilgili ifade ettikleri, kendi dönemlerine ait koşullara bağlı olarak söyledikleri ve teorileştirdikleri bilgileri, eski koşulların ruhuna uygun bir çözümleme biçimiyle değil; kendi zamanının koşullarına uygun, yeni analiz ve özgün çözüm biçimleri geliştirerek, bilgiyi donuklaştırmaktan kurtardı. Eskiyi tekrarlamayarak, geleceği inşa edecek yeni bilgiyi buldu ve onunla ileri bir sıçrayış gerçekleştirdi. Şüphesiz Lenin’in, nitelikte ve pratikte ileri atılım sağlamasına neden olan temel şey Marksist diyalektik yöntemi başarıyla kendi zamanına uygulayabilmesiydi. Bu bilimsel temel üzerinden ilerleyişini sürdüren Lenin yoldaş; II. Enternasyonal’in proletaryayı Marksizm’den arındırarak, silahsızlandırmak, sonrasında örgütsüzleştirerek sistem içinde eritme ve bir şekilde kapitalizme yedekleyerek yok etmek için ortaya koymuş olduğu anti Marksist, yani revizyonizmi kendine evlat edinmiş, reformist, şovenist çizgisiyle amansız bir mücadeleye girdi. Hobson, Hilferding, Kautsky’in parlamentarist, reformist ve barışçıl yol safsatalarıyla; kapitalist-emperyalist sistemin dünyayı parçalamak için izlediği yol olan; sömürücü, yağmacı, yayılmacı ve katliamcı düşün ve pratik (savaşlar) biçimlerini perdeleyerek; ezilen halk, ulus ve cinsiyetleri köleleştiren teorilerini çürüttü. Marksizm’i geliştirdi ve ilerletti.
Tarihsel ilerleme devam ederken, özel mülkiyet dünyası da sosyal, siyasal, ekonomi, kültür, sanat, bilim ve felsefe alanlarında kendini yeniliyordu. Üretim araçlarını; yağmacı ve yayılmacı tarzına göre bir durumla konumlandırıyor; varlığını devam ettirmek ve büyümek için, sınırları aşarak bütün sömürü ve tahakküm biçimlerini bulunduğu zamanın ruhuna uygun bir biçimleniş ile ele alıyordu. Bunun sonucunda zora dayanarak doğayı ve toplumu derinden yağmalıyor, metalaştırmayı şaha kaldırıyor ve artı değer sömürüsünü, uluslararası boyuta taşıyarak zirveleştiriyordu. Kapitalizmin ilerici, tekelci aşaması olan emperyalizmi, Lenin yoldaş tahlil etti. Emperyalizmin üç ana çelişmesi olan; emek-sermaye, emperyalist güçlerin kendi arasındaki çelişme ile ezilen ulus ve halklar arasındaki çelişme biçimlerini ayrıntılarıyla ortaya koydu. Emperyalizmin sermaye egemenliği ve ona ait olan gerici karakterini detaylarıyla açıkladı.
Emperyalizmin; halklar ve ezilen ulusları yok sayarak dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımına dayanan, burjuva devlet terör sisteminin toplumlarda yaratmış olduğu dip tahribatı tüm yönleriyle tahlil etti. Bu pazar paylaşımı ve yağma durumunun kaçınılmaz olarak emperyal savaşlara evrileceğini önemle belirtti. Bunun yanında ezilen halk ve ulusların bu sisteme karşı er ya da geç ayaklanarak, mutlak zor yoluyla devrime yürüyeceğini, yani anti emperyalist devrimci mücadelenin kaçınılmazlığını ortaya koydu.
Marks ve Engels yoldaşların Paris Komün deneyimi sonrasında çıkardığı önemli sonuçlardan biri şuydu; başka devrimler olmadan, tek bir ülkede devrimin ayakta kalmasının çok zor olduğu düşüncesiydi. Onlar bu sonuca, kendi bulundukları zamanın; ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yapılarına göre şekillendirdikleri düşünce sorgulamalarıyla varıyorlardı. Lenin yoldaş da ilk dönemlerinde onlarla aynı fikirdeydi. Daha sonra içinde bulunduğu zaman ile bulunduğu coğrafyanın somut koşullarına göre hareket ederek, eski fikirlerden köklü bir kopuş gerçekleştirdi ve kapitalizmin bir üst aşaması olan emperyalizmin farklı ülkelerde, eşitsiz gelişim yasasının tespitini yaptı. Emperyalizmin gelişimi her ülkede aynı ilerlemiyordu. Çelişkiler, ülkelere göre farklılıklar gösteriyor, çelişkiler derinleştikçe savaşlar kaçınılmaz hale geliyordu. Bu savaşlar sonucunda ortaya çıkan zayıf halkalarda; teorik ve askeri olarak halk ile bütünleşebilmiş, iyi örgütlenmiş ve çelikten örülü disiplini ile bir Komünist Partisi varsa, kitlelerin devrime yürüyebileceği gerçekliği orta yerde duruyordu. Bunu gören Lenin, proletarya partisine önderlik ederek, kitleleri Marksist-Leninist teoriyle silahlandırdı. Proletarya partisi önderliğinde kitleleri, kapitalist ve emperyalist sistemle mücadele için ayağa kaldırdı. Lenin “Proletarya devriminin, proletarya diktatörlüğünün; teori, program ve taktiğini ortaya koyuyor” bu dönemi; emperyalizm ve proleter devrimler çağı olarak adlandırıyordu. Böylece Marksizm’in ikinci nitel aşaması olan Leninizm, bütün görkemiyle kitlelerle buluşuyordu. Lenin, Marksizm’i Rusya koşullarına başarıyla uyguladı. Menşevikler ve Troçkistlerle mücadele içinde proletarya partisinin öğretisini geliştirdi. İnsanın, insan (işçi sınıfı, ezilen ulus, cins, inanç) ve insanın doğa üzerindeki acımasız tahribatını parçaladı.
Lenin liderliğindeki Bolşevikler; kapitalist sistemin dayatmış olduğu karanlığın kalbini görüp ve iliklerine kadar sömürülerek acımasız bir şiddet ve vahşet dalgasıyla ezilen dünya halklarının, cehenneme dönüştürülmüş ama aslında bir cennet bahçesi olabilecek beyinlerindeki buzu kırıp yolu açarak, Büyük Ekim Devrimine önderlik etti. Ekim Devrimi yaşamın kendi öz iradesine dadanmış, karanlık esareti parçalayarak; insanlığın düşün dünyasında özgürlük ve eşitliğe dair çığır açıcı bir birikim ortaya çıkardı. Şüphesiz bu nitelikli birikimin öz kaynaklarından biri 71 gün süren Paris Komünüydü. Ve Lenin Ekim Devriminin 72. gününün coşkuyla kutlanmasını istemiştir. Çünkü devrim proletarya diktatörlüğünün doğru taktik ve planlaması ile Paris Komününden bir gün daha fazla ayakta kalabilmişti…
Devam edecek…