
19. yüzyılın ortalarında Manş denizinin beri yanında gelişen ve işçi sınıfının bilimi olarak tarihe damgasını vuran Marksizm, esasında tarihsel ilerlemeci anlayışı mahkûm ederek toplumsal gelişim ve ilerlemeyi tarihsel materyalist bir bakış açısıyla ele alıp, sınıf savaşlarıyla toplumların pekâlâ sosyalizme ve oradan da kesintisiz olarak komünizme ulaşabileceklerini tartışmasızca ortaya koydu. Aslında Avrupa’nın ve tüm dünyanın semalarında dolaşan hayalet bundan ibaretti.
1- Kapitalizm burjuvaların egemenliği altında gelişen bir zor aygıtıdır.
2- Bu zor aygıtı ancak ve ancak zor kullanılarak yıkıla bilir.
3- Kapitalizmi yıkmak için kullanılacak bu zora ancak ve ancak bir komünist partisi önderlik edebilir.
4- Devrimin yegâne önderi zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan proletaryadır.
İşte Marks’ı Marksizm aşamasına taşıyan işçi sınıfının bilimi bu dört temel ilke üzerine koydu ayaklarını. Ne ki her bir komünist partinin, devrimini örgütlemekle görevli oldukları coğrafyanın somutuna bu ideolojik referansları nasıl uygulayacakları, hangi stratejik yol ve yöntemleri izleyecekleri o komünist partilerinin yeteneklerine, bilimsel bakış acılarına kalmıştı. Doğdukları coğrafyanın somut koşullarını analiz etmek ve o koşullara uygun bir devrim programı geliştirmek, politik olarak güç getirme savaşı olan sınıf mücadelesinin temel dinamiği, başarı ve başarısızlığın temel belirleyeni olarak duruyordu-duruyor… Bu arada somut koşulların somut tahlili olan Marksizm; devrimci mücadelenin her şart ve koşulda mümkün olduğunu ancak temel meselenin bu somut koşulların tam ve isabetli olarak tahlil edilmesi ve ona uygun mevzi alınmasını salık verir.
20. yüzyılda devrimler patlak verip tabiri caizse halkın demir yumruğu ayaklanınca, kapitalist ülkelerin işçi sınıfı komünist partilerinin önderliğinde devrime yürürken, henüz feodal ya da yarı sömürge yarı feodal ülkelerin işçi sınıfı bu yürüyüşte bocaladılar. Ve Marksizm’i çarmıha gerercesine tarihsel ilerlemeci anlayışa sığınarak devrimi terk ettiler. Sosyalizme ulaşmak için öncelikle kapitalizme ulaşmak gerektiğini ve bunun içinde burjuvazinin yanında yer almanın elzem olduğunu, onunla birlikte kapitalizmi geliştirmek gerektiğini savunarak devrimin al sancağını burjuvazinin ellerine teslim ettiler. Ve dahası bunun Marksizmin özü olduğunu da savlarına eklemeyi unutmadılar. Tartışmalar farklı paradigmalar üzerinden yürüse de işin özü tam olarak buydu. Marksizm’i kendi somut koşullarına nasıl uygulayacaklarını bilmiyorlardı. Marksizmin çizmeleriyle burjuvazinin yolunda yürümeye çalışıyorlardı.
Tamda bu tarihsel kesitte Mao Demokratik Devrim şiarıyla Marksizmin kavga bayrağını bu tarihsel ilerlemeci anlayışın elinden alarak Çin in dağlarında göndere çekti. Artık su yolunu bulmuş ve Marksizm Çin gibi koca bir coğrafyada hayata geçmiş, Avrupa’nın semalarında dolaşan hayalet Çin’in semalarında dolaşmaya başlamıştı.
Mao’nun yaptığı şey; Marksizm’i, tarihsel materyalizmi, Çin’in koşullarına uygulamaktan başka bir şey değildi. Pekâlâ proletarya geniş nüfuslu bu köylü kitlesini de yanına alarak feodalizmi yıkabilir ve bir ara geçiş aşaması olan Demokratik Devrimi örgütleyerek Sosyalizme ulaşabilirdi. Devrimin bayrağını taşıyacak kuvvet burjuvazinin değil, işçi ve köylülerin bileklerindeydi. Ki Lenin ‘burjuvazi devrimci barutunu tüketmiştir, derken tamda bunu kastediyor, yeni ekonomi politikayla (NEP) var olan tıkanıklığı aşmaya çalışıyordu… Mao’nun bu stratejisine, bu Marksist tutumuna ilk karşı koyuş kuşkusuz dönemin “komünistlerinden” geldi. Ama hiç kuşku yok ki tarihsel devrimci pratik Mao’yu haklı çıkardı ve devrim Çin de iktidar oldu.
Mao’nun bütün strateji ve taktikleri Marksist bilime yaslanıyordu. Onun için temel mesele ideoloji yani kızıllıktı. Mao’yu Maoizm yapan Halk Savaşı stratejisi, felsefe, ekonomi politik perspektifi hepsi bu ideolojik duruşun sonucuydu. Onun, yani Mao’nun kafasında dost düşman ayrımı Çingang dağlarının suları kadar berraktı. Burjuvazi ile uzlaşmaya açık olup sürekli sağa sinyal veren bütün anlayışları, bedelsiz devrimciliğin yuvası haline gelmiş bütün örgütlenmeleri, sınıf savaşına mevzi kazandırmayan her pratiği Marksizmin barikatlarından top atışına tuttu.
Şurası açık ki, sınıf mücadelesi ancak ve ancak sağlam bir ideolojik bilinçle zafere ulaşabilir. Yürüyüşte sağlam ve kararlı adım şarttır. Bocalama ve kararsızlık yıkıma götürürken, sağlamlık başarının temel anahtarı olarak zafere götürür. Marksizmin yılmaz öğrencisi olan Mao adımlarını sınıf düşmanlarıyla uzlaşmaz bir zemine koyduğu için devrim başarıya ulaştı. Onu başarıya götüren esas olgularda biri hiç kuşku yok ki revizyonist, uzlaşmacı bütün çizgilere karşı bilimin bayrağına daha sıkı sarılmasıydı. Kibrin sonsuz zarafeti altında başı arşa değen sözde devrimcilerin kafalarını bir pirinç tanesiyle ezen kudret onun bilime olan sadakatinin bir sonucuydu. Önderlik ettiği Komünist Partinin tarihsel anlamda misyonunun ne olduğunu biliyordu. Mao ya da Maoizm olmanın bir ayrıcalık olmadığının aksine bütün bunların sadece birer araç olduğunun ayırdındaydı. İşte göğü kör, yeri sağır, dağları dilsiz olan bir coğrafya da milyonları yürüten, dağlara çıkaran, inkârı yıkıp ikrarı kuran bilinç bu meşalenin ışığında şekillendi. Devrimin teorisini devrim pratiğine bağlayan zincirin Çelikten halkaları devrimin takiyeci demokratlarının ya da uzlaşmacı bürokratlarının çamurdan örsünde değil, işçi ve köylülerin Çelikten örsünde dövülüyordu. Devrime olan sadakat devrimci kararlılığın ve pratiğin atölyesinde işleniyor, üretiliyordu. Ve hiç kuşkusuz, 20. Yüzyılın son Çelikten halkası Maoizm idi. Ve bugün 21.yüzyılın ilk halkası işçi sınıfının elleriyle ezilen bütün emekçilerin örsünde dövülmeye devam ediyor büyük bir sadakat ve kararlılıkla…
İşte adını bilimin üçüncü nitel aşaması olarak tarihin Çelikten yapraklarına yazdıran Maoizm’i referans alan dergimiz Maoist Perspektif, bugün devrimin teori ve pratiği noktasında sorun yaşayan işçi sınıfı ve onun siyasal temsilcilerinin eksik ve hatalarını ideo-politik bir zeminde dili döndüğünce tartışmaya açma iddiasıyla yayın hayatına başladı. Koca bir deniz olan sınıf kavgasına bir damla da olsa katkı yapabilirsek bu vesileyle, bu bize sadece kıvanç kaynağı olacaktır. Hemen başından belirtelim ki, dergimiz herhangi bir örgütün disiplini ya da hiyerarşisi altında değildir. Çıkış noktamız Mao’nun “yüz çiçek açsın, yüz fikir birbiriyle yarışsın “şiarının bir sonucudur. Sosyalizmi referans alan, geleceği örgütleme iddiasında olan farklı fikirler de dergimiz de yaşam hakkı bulacaktır.
Bilimin sonsuz güzergahında hep birlikte yürüme gücü ve iradesiyle…
MAOİST PERSPEKTİF