Yazan: Ozan Ünsal

Yaklaşık yarım asırdır Kürt ulusu ile T.C. arasında süren bir savaş söz konusu. Bu süre zarfında yüzbinlere varan insan hayatını kaybetti. Kürt ulusal hareketinin haklı çıkışı tarihsel süreci içerisinde gelişip halk hareketine dönüştü. Dünya üzerinde hiçbir ulusal hareket bu kadar uzun ve kapsamlı savaş yürütmedi. Halen fiilen sürdürülen savaşın dört ülke (bize göre tek ülke, Kürdistan coğrafyasında olsa da) içerisinde sürdürülmesi yürütülen haklı savaşın şartlarını dahada zorlaştırdı.
İki binli yılların başından itibaren Emperyalistlerin Ortadoğu’ya dadanmaları; işgal ve ilhaklara başlamaları, Kürt ulusal hareketinin de bu yeni duruma göre siyaset yürütmesine neden oldu. Bu süreçte, Kürt ulusal hareketi ve dostlarının yoğun direnişi karşısında özellikle batı-Kürdistan’da önemli kazanımlar elde edildi. Bu coğrafyadaki Kürtler önemli oranda ulusal ve özgürlükçü bilince ulaştılar. Kürt hareketi yoğun çelişkiler ve katliamlar içerisinde sıfırdan bir ordu yarattı. Günümüzde de baktığımızda Suriye topraklarında en organizeli ve kararlı güç PYD’dir. Tamamıyla ABD devşirmesi olan HTŞ ve T.C’nin devşirmesi olan `Suriye Milli Ordusu` Emperyalistlere güven veren istikrarlı güçler değil. Bundan kaynaklı Emperyalist güçler PYD’den elini çekemiyorlar. Bu sağlam duruştan kaynaklı Emperyalistler Kürtleri kendi planlarının dışında tutamıyorlar. Gelinen aşamada Kürt ulusal hareketi de Ortadoğu’da sayısı yüzbinlere varan PYD ve ordusu YPG üzerinden üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor.
Öte yandan PKK ve Öcalan bu süreci Kuzey ve Güney (Irak) Kürdistan’da savaşı yürüten kendisiyle sinirli tutarak, sadece bu iki alan üzerinden tavizler vererek süreci yürütmeye çalışıyor. Öcalan’ın yeni barış paradigması, nesnel koşullardan kaynaklı Politik ve askeri olarak tıkanan PKK’nin önünü açmaktır. Bunu sürece ve uluslararası konjektürel cevap veremeyen örgüt yapısıyla yapamıyor. Bu nedenle PKK`yi feshi edip, kitlelerinde katılabildiği yasal, yeni bir oluşuma gitmeye çalışıyor. Akıllıca bir siyaset izliyor gibi görünebilir. Ama biz bunu gerçek bir barış görüşmesinden ziyade savaşın yeni bir boyutu olarak değerlendirebiliriz.
Savaşların sürdüğü koşullarda kimi zaman cılız kimi zaman güçlü de olsa her zaman baristanda söz edilmiştir. Barışı yaratan savaştır. Savaş olmadan barış diye bir olgu da olmazdı. Savaşlar her zaman haklıyla haksız arasında yürütülmez, bazı savaşlar iki haksız güç arasında da yürütülür. Bu tür savaşlarda barış bir aldatmacan, oyalamadan öteye gitmez. Bu savaşlar Emperyalist-Kapitalist devletler arasında yapılır. Genelde bir tarafın yenilmesi üzerinde O`na diyet ödetilerek yapılır.
Haklı ve haksızın savaşında ortaya çıkan barış ise demokratik zeminde ele alınıp, her iki tarafın kazandığı ortak bir programla sonuçlanırsa daha niteliğine ve anlamına uygun olur. Ulusal mücadeleleri bu savaş ve Barış kategorisinde ele alabiliriz. Ancak tarihte hiçbir ezen ulus kendi içinde demokratik devrim yapmadan ulusal sorunu gerçek anlamda barış ile sonuçlandırmamıştır.
Bir yıldan uzun bir süredir gizli sürdürülen 2024 ün sonlarına doğru Devlet Bahçeli eliyle açıklanan yeni bir barış süreci söz konusu. Daha önce Özal döneminde, 2009 döneminde başlatılan ve başarıya ulaşılamayan barış görüşmeleri vardı. Geçmişte devlet içindeki kimi savaş yanlışı kliklerden kaynaklı süreçler sekteye uğratıldı. Bugün yürütülen barış görüşmeleri önceki dönemlere göre daha kararlı gidiyor görünümü yaratsa da T.C. devletinin yaklaşımına baktığımızda görüşmelerin çok da öyle olmadığını rahatlıkla söylenebilir.
Gerçek barış görüşmeleri karşılıklı samimiyete ve tavizlere dayanılarak demokratik zeminde yürütülür. Aynı zamanda gizli kapılar ardında değil kitlelerin önünde ve şeffaf sürdürülür. Sürecin özneleri doğru seçilir ve sürecin sağlıklı yürütülmesi için eşit koşullar yaratılır.
Bu günkü görüşmeler ise çok farklı zeminde yürütülüyor:
1- Görüşmeler kesinlikle eşit şartlar altında yürütülmüyor.
2- Karşılıklı tavizler yerine `gelin silahlarınızla teslim olun` söylemi üzerinden sürdürülüyor.
3- Demokratik zeminden çok, havuç sopa yöntemiyle yürütülüyor.
4- Tavizler sadece tek taraftan bekleniyor.
5- PKK`nin kendisini feshetmesine rağmen, T.C. hala en ufak bir adim atmıyor. Öcalan ailesiyle ve heyetle görüştürmeyi lütuf olarak görüyor.
6- devlet hala askeri ve siyasi operasyonlarına devam ediyor.
Bunların yanında daha birçok şey sayabiliriz. Ancak bunlar bile T.C’nin ne kadar samimiyetsizce süreci ele aldığını bize gösteriyor. Emperyalistler Ortadoğu’daki çıkarlarından kaynaklı Türk Devletini böyle bir sürece zorlamış olabilir ama demokratik zeminden uzak hiçbir barış görüşmesi ezilenlerin lehine sonuçlanmaz.
Kimi Kürt politik öznelerin `Devlet Kürtlerinde Devletidir` söyleminin gerçeği yansıtmadığı ayan beyan ortadadır. Türk devlet yapısı da buna uygun değildir. Türk Devleti için kimliğini, varlığını inkâr edip Türkleşen bir kürdün Türk devletini savunması kabul görür. Bu yönüyle baktığımızda Türk devleti açısından senin onu kendi devletin görmen önünde bir engel yok. Ancak Kürt ulusal hareketin bedel ödeyerek kazandığı mevzilerini bu zeminde Türk devletine peşkeş çekmesi ahlaki bir tutumdan uzaktır.
Diğer yandan PKK’nin 12. (silahlı mücadeleyi tasfiye etme) kongresinde öne çıkardığı Demokratik Sosyalizm söylemi de ideolojik olarak silahlı mücadeleyi sürdüren devrimci, komünist güçleri tasfiye etme girişimden başka bir şey değil. İkinci enternasyonal önderliği (1889-1914) ve önderi Kautsky `Devlet sınıflar üstüdür, dolayısıyla sınıf çelişkilerini uzlaşma yöntemiyle ancak devlet çözer` teorisiyle Marx ve Engelsin burjuva devletini yıkıp yerine Proletaryanın devletini kurma teorisinin içini boşalmaya çalışmıştır. Kautsky de Demokratik Sosyalizm savunusu üzerinden Proletaryanın onurlu mücadelesini burjuva devlet aygıtına peşkeş çekmeye çalışmıştır. PKK 12. kongresinin Türk devletiyle uzlaşma aracı olarak Demokratik Sosyalizm vurgusu ideolojik olarak gerçeği yansıtmıyor. PKK`nin 12. kongre önderliği, iflas edip tarihin tozlu raflarına kaldırılmış Demokratik Sosyalizm teorisi yerine gerçek anlamda ezilen ulusların kurtuluşunun ezilen sınıfların önderliğinde yapılacak bir devrimle mümkün olabileceğini işaret eden bilimsel Sosyalizm teorisinin vurgusu yapılsaydı daha isabetli olurdu.
Sonuç olarak Kürt siyasal hareketi silahlı mücadele ile tıkanan siyasetin önünü barış görüşmeleri ile savaşı yeni bir boyuta taşımak istiyor. Savaşın Türk tarafı ise barışı PKK`nin silahlı gücünü etkisizleştirip açmak istediği yeni yasal alanı da baskı altında tutarak tasfiye etmeye çalışacaktır. Konjektürel durum Ortadoğu’daki bütün güçlere yeni misyonlar biçiyor. Yeni durum karşısında herkes o ya da bu şekilde gardını alıyor, savaş Politikasını şekillendiriyor. Bizlerde Ortadoğu’da bir yol ayırımdayız. Sol-Sosyalist hareketler gündemdeki barıştan ziyade konjektürel durumun dayattığı yeni süreçte kendilerine Politik alan açmalılar. Yeni sürecin politik ve askeri araçlarını yaratarak yol haritalarını belirlemeliler. Kürdistan’da savaşan Sol ve Komünist hareketleri bekleyen yeni tehlikeler var. Egemen gerici güçler devrimci güçleri bu alanlardan tasfiye etmeye çalışacaktır. Zaman kaybedilmeden tasfiyeyi boşa çıkarılacak adımlar atılmalıdır.